Şimdi neden böyle bir başlık attığımı okudukça beni daha iyi anlayacağınıza eminim.

Hayat eşitsizlikler karmaşasında yoluna hızla devam ederken benim içimi burkan tek olay sanırım çocukların hayatlarında olan eşitsizlikler. Ne vardı her çocuğa eşit haklar verilse ya da her çocuk eşit olanaklara sahip olsa…

Zaman zaman düşünmeden edemem hayata acaba çocuk gözüyle mi baksak. Malum hepimizin bakış acısı farklı ama çocukların daha bir farklı değil mi? Nedense zorlaştırabildiğimiz kadar zorlalaştır dağımız hayatta sanırım sınıfta kalanlar biz ebeveynleriz. Önce hayat, gaye, zaman, para, mekân derken her bir kalın topraktan olan tuğlaları birdir örer. Sonra bir bakarız ki yine elimize yüzümüze bulaştırmışız. Çünkü duvarı ördükte hani bunun penceresi? Haydi, bakalım tekrar yık tekrar inşa et. Ya çocukların hayat duvarı. Hemen açıklayım bir kere bizim gibi topraktan değil camdandır tuğlaları. O elleri küçük olduğu kadar yürekleri küçük çocuklar öyle bir inşa sergilerler ki bir kere güneşe yakın olurlar ışık saçarlar her bir tuğla ayrımında her bir yere. Dünyaları farklıdır çocuklar özlem duyduğumuz dünyaları. Dünyevi her şeyden uzak dururlar kötülükten savaştan ama maalesef biz insanların karmaşık duygularının sonuçlarına katlanmak zorunda kalan yine çocuklardır.

Belki de tek sorun bizlerin onların dünyasını keşfedemediğimizden kaynaklanmakta. Hayatı böylesine masumane seven kaç kişi var ki tanıdığınız. Bazen çevremde görmekteyim değer verilmeyen çocukların olduğunu. Söylediklerini asla ciddiye almayız ya dalga geçer bir an önce yanımızdan gitmeleri için anlamsız cevaplar verir başımızdan savuştururuz. Aslın da bir bilsek ki o anlattıklarında ne kadar adamca sözler var.

Gerçi eşit değil çocuk yaşamlar orası aşikâr ortada. Kimi hangi kolejde okuyacağının kararı alınırken kiminin ise elinden okuma hakkı alınmakta. Kiminin onlarca ayakkabısı var iken sırf arkadaşlarının yanında mahcup olmasın diye yeniden ayakkabı alınan diğer taraftan ayakkabısının yırtıklığı sebebi ile mahcup düşen çocuklarda yok değil. Kiminin bir bisikleti yok iken sadece hayallerinde elde ettiği ya da komşunun oğlunun gözü içine bakıp ta bir tur verir mi diye yapılan türlü şaklabanlıkları sergileyeni görmemek. Bir yandan da bırakın bisikleti akülü arabaları olan çocuklarda ortada. Bir bebeği bile olmadan annesinin elleriyle ördüğü bez bebekle abladan kardeşe miras büyüyen çocuklara inat bebek koleksiyonu yapanları da unutmamak gerek. Ellerinde tabletleri ile dolaşanlara inat daha cep telefonu olmayanlar, sabah kahvaltıda süt mü bal mı kavgası yapanlara inat bir kuru ekmeği alıp ta mutlu olanlar. İki sokak ötede okula servisle gidenlere inat kar kış demeden kilometrelerce yürüyenler. Bir kalemi olmayanlara inat neredeyse kırtasiye açılacak kadar kalemi olanlar. Yazın hangi tatil köyünde tatil yapacaklara inat hangi köyde hangi tarlada çalışacak hayali kuran çocuklar. Bir yandan ülkesinde özgürce dolaş çocuklara inat özgürlüğü bugünde bomba düşmeden ailesine zarar gelmeden şükürle geçiren çocuklar. Bale yemi yüzmeye mi diye düşünülenlerin yerine kocaya verilen kızlar. Yazın ortasında hastalanıp ta ellerinde kâğıt mendil düşmeyenlere inat yol kenarlarında arabalara aldırmadan mendil satan çocuklar. Masalarında adını bile bilmediğimiz meyveleri olan çocuklara inat çöpten meyve toplayan çocuklar. Örnekler kakar çok ki yazmakla bitmez.

Tanrının iki renkli çocukları dememde ki amaç bu idi. Ne kadar kötü zamanlarda da yaşasalar yâda ne kadar zengin ellerde de büyüseler çocuk çocuktur derim ben. Masumane bakışlar hep aynıdır. Sıcacık sevgi doludur onların yüreği o kadar büyüktür i.Hele birde oyunlara daldılar mı zenginlikleri fakirlikler i ırkları dinleri dilleri uçuşur bir kelebek gibi havada. Sanırım bizimde yapmamız gereken bir öksüzün başını okşamak yardım elini uzatmak paylaşmak ama asıl önemlisi onların gözünden bakabilmektir rengini ırkını dilini dinini belirlediğimiz şu garip dünyadan.

Tolga TURAN