Hain darbecilere ‘Dur’ demek için köprüye, kışlaya, havalimanına ve Vatan Caddesi’ne koşan bu ana kuzuları, sadece polisiye filmlerinde izledikleri çatışma ortamında ülkeleri için direnerek boylarından büyük bir işe kalkıştı. Üstelik üzerlerine yürüyen tanklara ve açılan ateşe aldırış etmeden...

Çanakkale’de zafer yazan dedelerinin izinden giden bu çocuklar, o gece en ağır silahların hedefi oldu.

Abdullah Tayyip OlçokEngin Tilbaç, Halil İbrahim Yıldırım ve Mahir Ayabak şehadet şerbetini çok küçük yaşta içerek aileleri için hem kapanması zor yara açtı hem de göğüslerini kabarttı.

Maddi imkansızlıklardan dolayı okulu bırakmak zorunda kalan Tilbaç, Yıldırım ve Ayabak, ailelerine destek olmak için çabalarken Olçok da eğitimi için gelecek planları yapıyordu. 17 yaşında olmasına rağmen tanktan asker çıkarmayı başaran kahramanımız Ayabak, Atatürk Havalimanı’nda hain kurşunların hedefi oldu. Acılı ae Muhteber Ayabak oğlunun “Ben gencim, siz yaşlısınız. En önde gideceğim” diyerek havalimanına doğru koştuğunu belirtirken bir gözü camda oğlunun yollarını gözlüyordu. 17 yaşındaki Abdullah Tayyip Olçok ise babası Erol Olçok ile Boğaziçi Köprüsü’nde tattı şehadeti. Babası evden çıkarken “Sen nereye ben oraya” diyerek peşine takılan Olçok, darbecilerin babasını vurduğunu görüp yardım etmek için koşarken zalimlerin kurşununa hedef oldu. Olçok’un aesi hem eşi hem de oğlunu kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyor. Taziye ziyaretinde bulunduğumuz evlerde yüreği yaralı aelerin hıçkırıkları evlat acısıyla boğazlarında düğümlenirken babalar ise eşi ve çocuklarının yanında güçlü durmak için elinden geleni yapıyordu. Öfke ve acının hakim olduğu evlerde acılı aileler, çocuklarının katillerinin idam edilmesi için dua ettiklerini dile getiriyor.

Cesedine 5 gün sonra ulaşabildik

Çocuk şehitlerimizden biri de 16 yaşındaki Engin Tilbaç… Maddi imkansızlıklardan dolayı okulunu bırakmak zorunda kalan Tilbaç, ayağından sakat olan babasına destek olmak için tekstil firmasında çalışıyormuş. Ailesi Malatya’da olan Tilbaç, iki kardeşiyle birlikte bayramdan sonra İstanbul’a gelmiş. Darbe girişimi haberini alır almaz iki kardeşini de yanına alan Tilbaç, 50. Yıl Mahallesi’nde bulunan araçlara binerek kışlaya gitme planı yapıyormuş. O kalabalığın kargaşasında kamyona binerken kardeşlerini kaybeden Tilbaç, zaman çok geçmeden kamyondan düşmüş. Vurularak mı yoksa ezilerek mi şehit edildiği hala bilinemiyor. Biz de şehidimizin ailesini taziye için evine gittik. Fakat Malatya’da oldukları için taziyelerimizi telefondan iletmiş olduk. Tilbaç’ın o gece evden çıkışını amcasının oğlu Ramazan Tilbaç’tan dinledik. Tilbaç, “Engin evden çıkarken aceleyle kimliğini almayı unutmuş. Kamyonun üstünde giderken yere düşmüş. Yüzü parçalandığı için tanınmaz hale gelmiş. Kimliği de olmadığından ilk 5 gün Engin’den haber alamadık. Kayıp dediler. 20 Temmuz günü Adli Tıp Merkezi’nde bulduk Engin’i” diyor.

Motorsikleti kapıp çıktı

Vedat Bağceğci o akşam Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Sokağa çıkın” talimatıyla arkadaşıyla beraber motorsikleti alarak sokağa çıkmış. Bağceci’nin babası kardeşi ve amcası da o gece araçlarıyla havalimanına doğru gitmişler. Bağceci ve arkadaşı motorsikletli olduğu olduğu için trafiğe takılmadan CNN Türk binansının olduğu alana yönelmişler. Motorsikleti bırakıp kalabalığın içine doğru yürümeye başlayan Bağceğci’ye alçak uçuş yapan helikopterin açtığı yaylım ateşi isabet etmiş. Yere yığılan 28 yaşındaki Bağceğci hemen Esenler Kadın Doğum Hastanesi’ne kaldırılmış ve orada şehit olmuş. 2,5 yaşında bir kız çocuğu olan Bağceğci 4 sene önce Büşra Bağceğci ile evlenmiş. O gece Elazığ’da olan Büşra Bağceğci eşi Vedat’la telefonda konuştuğunu ve aesinin evine gideceğini söylediğini anlatıyor. Telefonu kapattıktan sonra namaz kılıp, Kur’an okuyan Büşra Bağceğci’nin içine bir korku düşmüş ve eşinin sadece omzundan yaralı olduğu haberini alarak İstanbul’a gelmiş. Şehit Bağceğci’nin 22 yaşındaki eşi Büşra Bağceğci, sorumluların bir an evvel idam edilmesini istiyor.

Askerde şehit olmak istemiş

İki ay önce askerden dönen 21 yaşındaki Batuhan Ergin, askerliğini her zaman doğuda yapmak istermiş. Verdiği dilekçeyle Bitlis’te komando olarak vatani görevini yapan Ergin, o gece arkadaşlarıyla birlikte Sarıyer’deymiş. Arkadaşıyla birlikte gece saat 2’ye kadar haber bültenlerini izleyen Ergin, arkadaşına “Bu hainler vatanı ele geçirecekler. Biz burada niye oturuyoruz? Kalk biz de gidelim. Aem babam rahat edemedikten sonra, kardeşim bu hainlerin elinde sıkıntı çekecekse gidip mücadele edelim. Gerekirse şehit olalım” demiş ve köprüye gitmişler. Köprüde bir süre arkadaşı Murat ile birlikte fotoğraf çeken Ergin’e kurşun isabet edince apar topar hastaneye kaldırılmış. Oğlunun askerde şehit olmayı çok istediğini söyleyen baba Ahmet Ergin “Suçluların bir an önce idam edilmesini istiyorum. Onların ipini bana versinler ben çekeyim. Saldalyelerine tekmeyi ben atayım” diyor.

Hainlere karşı duyarsız kalamadı

Başarısız darbe girişiminin gerçekleştiği o gece sıcak gelişmelerin yaşandığı yerlerden biri de Sultangazi’deki Baştabya Askeri Kışlası’ydı. Buraya akın edenler arasında Erhan Dündar da bulunuyordu. 21 yaşında şehit olan sağır ve dilsiz Dündar’ın iman gücü ve vatan sevgisiyle sokağa çıktığını söyleyen baba Ramazan Dündar, “Maddi durumumuz çok iyi olmadığı için Erhan tekstil fabrikasında çalışarak evin geçimine destek oluyordu. O gece de yine işten gelmişti. Darbe girişimini televizyonda görünce kayıtsız kalamadı. Evladımla birlikte biz de dışarı çıktık. Çok kalabalıktı. Kışladan tanklar, askerler çıkamasın diye arkadaşlarıyla birlikte kışlanın önüne gideceğini söyledi ve gitti. En son gidişini gördüm. Ardından yanındaki arkadaşları vasıtasıyla kendisine ulaşmaya çalıştım ama olmadı. Sonra yaralandığını öğrendim. Ameliyata alındı. Ancak kurtarılamayarak şehit oldu” diyor.

‘Kadınlarımızı korumamız lazım’ dedi ve sokağa çıktı

Urfalı bir ailenin beş çocuğundan biri olan 15 yaşındaki Halil İbrahim Yıldırım, 15 Temmuz gecesi vatanını canı pahasına koruyan en genç şehidimiz.

Saatler gece 01.00’e doğru gelirken olacaklardan habersiz darbecilere karşı koymak için o gece oğluyla yürüyen baba Bahattin Yıldırım o geceyi şöyle anlatmıştı: “Oğlum sürekli ‘Hadi baba, çabuk, yetişelim gruba’ diyordu. Hızlı adımlarla yürürken oğlum birden yanımda yere yığıldı. İlk başta ayağı taşa takılıp düştü zaettim. ‘Oğlum kalk dedim’ ve kaldırmak için elimi uzattım. Ancak oğlum hareketsiz duruyordu. Sonra kaldırmak için başının altına elimi koyunca elime kan geldi. O zaman vurulduğunu fark ettim. Kurşunun nereden geldiğini görmedim, duymadım. Hemen oradan bir araçla hastaneye götürdüm. Hastaneye götürünce ilk başta kurşunun sıyırdığını söylediler. Ancak sonra başının arka kısmına isabet ettiği anlaşıldı” diyor. Vefat ettiği hastanede oğlunun organlarını bağışladıklarını belirten Yıldırım, diğer hastaların oğlunun organlarıyla yaşamasını istediğini dile getiriyor.

 

Kaynak: HABER7.COM

Editör: TE Bilisim