Saadet Partisi  Ardeşen  ilçe  Eğitim başkanı Şahin Ali Döne'nin basın açıklaması Şu şekilde...

Bismillahirrahmanirrahim;

Âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan Allah’a ( Celle celalüh.) hamd ederim. Salât ve selâm, peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya sallallahu aleyhi ve sellem âline ve sahabelerine olsun.

Hak ile batılın birbiriyle mücadelesi dünya imtihanının bir gerçeği olarak kıyamete kadar devam edecektir. Bu, hiçbir gücün değiştirmeyeceği ilahi bir kanundur. Allah Teâlâ Hakkın karşısına batılı koymuştur ki insanlar kendilerine verilen irade ile Hak ile batıl arasında tercihte bulunsunlar. Bu tercihleri sebebiyle ya mükâfata ya da cezaya müstahak olsunlar. İnsan, bu imtihan hayatında ya Allah’ın razı olduğu Hakkı seçip bu imtihanı kazanan veya batılı seçip bu imtihanı kaybeden birisi olarak ölecektir. İlk insan Hz. Âdem’den günümüze kadar olan budur, kıyamete kadar da bu böyle olacaktır. Hz. Musa ve inananlar, yaşadıkları dönemde Hakkı tercih etmişler, hayatlarını bu tercihleri istikametinde tamamlamışlar ve Müslüman olarak ölmüşlerdir. Firavun ve adamları ise, yaşadıkları dönemde batılı, kaba kuvveti tercih etmişler, hayatlarını tercih ettikleri batıl ve kaba kuvvet yolunda tamamlayarak kimi münafık, kimi inkârcı olarak ölüp gitmişlerdir. Günümüzde de bu aynen böyle olacaktır.

EĞİTİMDE İKİ YOL

İnsanların ilk eğitim aldıkları yer AİLE kurumudur. Kişiye ilk eğitimi verecek anne ve babanın dini, yani ilah, insan ve çevre anlayışı kişinin alacağı terbiyeyi şekillendirir. Peygamberimizin (S.A.V.) şu beyanı bu gerçeği açıklar:  “Her doğan çocuk ancak İslam fıtratı üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudileştirir veya Hristiyanlaştırır veya Mecusileştirir.” Yani çocuğu terbiye eden anne ve baba Yahudi ise kişi Yahudi, Hıristiyan ise kişi Hıristiyan, Mecusi ise kişi Mecusi, Marksist ise kişi Marksist olarak yetişir.

Talim ve terbiye siyasetini düzenleyen devletler de, tıpkı anne ve babalar gibi hangi inanç ve zihniyeti benimsemişler ise, benimsenen inanç ve zihniyet istikametinde bir halk yetiştirmenin eğitimini yaparlar. Talim ve terbiye işinin yürütülmesinde iki yol vardır. 1. Peygamberlerin temsil ettiği ahlak ve maneviyat yolu, 2. İnkârcı zalimlerin temsil ettiği materyalizm yolu. Birinci yolu bugün Milli Görüş temsil ederken, ikinci yolu bütün kurum ve kuruluşları ile Batı ve işbirlikçileri temsil etmektedir.

EĞİTİMDE BATICILIK  

Türkiye, 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Anlaşması ile birlikte “din ve düzen” olarak İslam’dan koparılmış, bunun yerine batıcılık ikame edilmiştir. Halkı Müslüman olan Türkiye, Lozan Anlaşması’ndan günümüze Talim ve terbiye hedeflerini batının inanç, insan ve çevre inanışına uygun olarak belirlemekte ve yürütmektedir. Zaman zaman yöntemler değişse de eğitimde Batıcı zihniyet hiçbir zaman değişmemiştir. Yeni müfredat değişikliği meselesi ele alınırken bu durum dikkate alınmalıdır. Türkiye’de eğitimi düzenleyen “1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu” bu Batıcı zihniyete uygun olarak hazırlanmış amaç ve hedefler buna göre belirlenmiştir. Yeni ders müfredatları da doğal olarak bu kanunda belirtilen ilkelere uygun olarak hazırlanmıştır. Bilinmelidir ki sihirbazın şapkasından tavşan çıkar ama yeni denilen bu müfredattan hiçbir zaman İSLAM çıkmaz. Çünkü Türkiye’de yapılan eğitimin nihai amacı, “Salih Şuurlu Müslüman Nesiller” yetiştirmek değil “…nihayet Türk milletini çağdaş uygarlığın yapıcı,  seçkin bir ortağı” olarak yetiştirmektir. Çağdaş uygarlık denilen şey Batı uygarlığıdır. Niyeti bu olan bir eğitime giydirilecek olan kılıfın sosyal demokrat veya muhafazakâr demokrat olup olmamasının bir önemi yoktur. Eğitimde önemli olan şey istikamettir. Gerisi teferruattır.

TESBİTLER

1. Müfredatta bazı düzeltmelerin yapılmış olması memnuniyet verici olmakla birlikte bu değişikliklerin Milli Görüş’e dönüşten ziyade, Batı’yı ve milleti birlikte idare etmenin orta yolu olarak yapılmış olması üzücüdür.

2. Hazırlanan programlarda Milli Görüşümüz ve tarihi müktesebatımız yerine “Avrupa Birliği” müktesebatının esas alınmış olması onur kırıcıdır. Eğitimin “Batıcı” muhtevasına muhafazakâr bir kılıf giydirmek kendimizi aldatmaktan başka bir şey değildir.

3. Aynı zamanda akıl ve bilimi kutsayarak her türlü fıtri ve manevi değeri itibarsızlaştıran, Batı aşığı muhafazakâr bir kimlik oluşturmak amacıyla öz değerlerimizi hiçe sayan işbirlikçi zihniyetin müfredattan tamamen çıkarılması milletimize yapılacak en büyük iyilik olacaktır.

4. Yabancı dil eğitiminde, Hıristiyanlık ve Yahudilik ile eski Yunan dinlerinin sapık ilah tasavvurlarının telkin edilmesi tam bir fecaattir. Bunun düzeltilmesi gerekir.

5. Eğitimin asıl gayesi, insanların dünya ve ahiret saadetini sağlayacak bir süreç olmasıdır. Bunun için eğitim müfredatları maneviyatçı bir muhteva ile hazırlanmalı toplumu iyiye, güzele, doğruya, faydalıya, adalete yönlendirmelidir.

6. AB’nin tespit ve telkin ettiği “etik değerler”, değerler eğitimi kapsamında bu programlarda yerini almış, eğitimin daha da liberal olması sağlanmıştır. Hayat Bilgisi ders programında bu, net bir şekilde görülmektedir. Yaşanılan hayat ile ilgili davranışlar verilirken bu hayatı insanlara ihsan eden Allah’tan söz edilmemesi bu liberalleşmenin sonucudur.

7. Siyer programında “cihat” kavramına yer verilmiş olmakla birlikte, “maruf, münker, zina, içki, kumar, faiz, tebliğ, davet, zulüm, kâfir, münafık, şirk, hak, batıl” gibi bazı kavramların değerler içinde zikredilmemesi düşündürücüdür.

SONUÇ

Türkiye, Milli Görüş’e dönmeden hiçbir meselesini çözemeyeceği gibi eğitim meselesini de çözemez. Çünkü bu eğitim programları Erbakan Hocanın dediği gibi “çocuğun kalbine Allah korkusunu” koymayı hedeflemiyor. Bakan İsmet Yılmaz, müfredatta kullandıkları kaynak ve dokümanlara ilişkin olarak “MEB Kalite Çerçevesi, MEB 2015-2019 Stratejik Planı, 2023 TÜBİTAK Vizyon Belgesi, 21. yüzyıl becerilerini” dikkate aldıklarını söylemesi bunun ispatıdır. Bu belgelerin hiçbirinde “Önce Ahlak ve Maneviyat0 bulamayız. Selam hidayete tabi olanlara...

Şahin Ali DÖNE

Saadet Partisi  Ardeşen  ilçe  Eğitim başkanı      

Editör: TE Bilisim