Her ne kadar, bu tür konulara girmek, bu ciddiyetsiz tezler hakkında mesai harcamak benim için büyük bir zülse de birkaç arkadaşın ısrarları üzerine ve bu kişilerin atmasyonlarına bir söz demiş olmak için bu yazıyı yaza gereği duydum.
Adını anmaktan imtina ettiğim bu çalışmanın facebook’a düşmüş birkaç örneğine değineceğim şimdi. Bu kelimeler güya “öz türkçe” imiş ve bu öz Türkçe kelimelerin Lazcada olması çok şaşırtıcı imiş. Bu kelimeler ve etimolojileri şöyledir:

Kucukay: Şubat.< Türkçe.Derleme  Sözlüğüne göre gücük, gucuk, güçük, güdükay, güjüyh formları da var. Türkiyenin dörtbir tarafında kullanılır. gücük “kuyruksuz” demektir. Küçük’le alakalı değildir (Tietze’ye bakabilirsiniz). Lazcada bu aya k’undura da denir ki Yunanca κούντουρος kúnduros κοντός kondós “kısa” ve ουρά urá “kuyruk” kelimelerinden türemiştir.

Çuruğay: < Türkçe çürük ay kelimesinden. “Temmuz” ayını ifade eder ve Derleme Sözlüğüne göre sadece Karadeniz’de kullanılır (çürük ay          Sebzelerin çabuk çürüdüğü temmuz, ağustos ayları (-Sm.; -Tr.)). Lazcada ktsala/xtsala da denir ki, her ikisi oktsu/oxtsu “çürümek” kökünden gelir. Diğer Anadolu ağızlarında orak ayı da denir. Karadenizdeki çürük ayı kullanımı aslında Lazcadan Türkçeye yapılan yerel bir tercümeden ibarettir (Trabzon Rumcasında da Türkçe çurukis kullanılır).

Sabat’oni: Cumartesi. Yahudi’de Şabat (Sebt) cumartesi. Hazar izi sözcük. Kıpçaklarda şabat gün: Cumartesi. (TOPARLI)
Lazcaya Yunanca üzerinden girmiştir. Ibranice שבת (šabbāṯ)’dan Eski Yunancaya σάββατον sábaton [Yeni Yunanca σάββατο sávvato şeklindedir] Eski Yunancadan da Lazcaya ve Megrelceye girmiş. Pek çok dünya dilinde ortaktır. s-li formlar Yunancadan, ş-li formlar ise İbranice vs. dilerliden bu dillere geçmiştir: İngilizce, Fransızca, Danca, Almanca sabbat, İtalyanca sabato, Rusça subbota, Ermenice şabatʿ, Gürcüce şabati, Farsça şembe, Arap. sabt.

Zeni: Düz. Azerice zemi: Tarla. (ALTAYLI)  Azericede zemi diye bir kelimeye rastlayamadım, en yakınız zəmin’dir ki bildiğimiz zemin kelimesinin ta kendisidir. Zemin’in de Lazcayla alakası yoktur.

t’aponi: Çukur, Eski Türkçe tap: Düz. (ÇAĞBAYIR)
Yunancadır: ταφίον tafion “çukur; mezar” o da aynı anlamdaki τάφος táfos kelimesinin genitifidir. Ardeşende t’afoni deriz. Lazcada f sesi asli olmadığından p-ye dönüşmüş olabileceği gibi, eski Yunancada kelimenin taphíoni şeklinde okunduğundan hareketle eski yunanca bir alıntı da olabilir.

Çkari: Su. Uygurca çikar: Kaynak, memba. (ÖZTUNCER, 2006, s. 115)
Lazca doğrusu ts’k’ari ve ts’ari. Kelime Gürcüce ve Megrelcede ortaktır: ts’q’ali, Megrelce ts’q’ari. Eski Gürcüce en eski ts’qali kaydı 6. yüzyıldan kalma İncil tercümelerinde rastlanır, yani henüz Uygur devleti (8-9. yüzyıl) kurulmamış, Uygur  diye bir şey yok ortada. Eğer çikar’dan Lazcaya girmiş olsa neden söylenişi daha kolay olan çikari diye korunmamış diye sormak zaten lüzumsuz olur.

imedi: Umut, “umut”tan. Lazca medi de deriz, kelime başındaki i-yi düşürüp, tıplı ilaci kelimesini laci şeklinde kullandığımız gibi. imedi ise Gürcüceden girmiş Lazcaya. Gürcüceye de Eski Farsçadan girmiş, Türkçeye de Farsçadan girmiş tabii: امید omid, ommid.

umuteli: fakir, “umutsuz”dan.
Lazca mutu/muti “(hiç) bir şey” kelimesinin privative’i (olumsuz) u-mut-eli “(hiç) bir şeysiz”, tıplı mcumu “tuz” u-mcum-eli “tuzsuz” gibi. Umutla alakası yok!

buki: Çürümeye yüz tutmuş ağaç. (HATİNOĞLU, 2010, s. 216) DLT’te bük bük: Sık ağaçlık.
Lazca buk’i “kütük, çürümüş ağaç kökü” Megrelce buk’i, Gürcüce bok’vi, Svanca bik’ hepsi aynı anlamda. Ortak bir Güney Kafkasya köküdür. Türkçe bükle hem anlamsal olarak hem de coğrafi olarak ilişkilendirilemez.

Bizi: Arının iğnesi, Türkçe “biz”den.
Lazcada bizi malum sivri alet için kullanılır. Arının iğnesine bizi denir mi bilmem ama Ardeşenden doğurusnun zi/mzi/dzi kelimesini kullandıklarını biliyorum. Bizi Türkçeden yapılmış bir alıntıdır.

uci: Kulak, “uç”tan.
Lazca uci ama Hopa Lazcasında q’uci “kulak”, Megrelcede de q’uci, Gürcüce q’uri hepsi aynı kök. Günümüzde yalnızca Hopa’da korunan q’ sesi diğer ağızlarda düşmüştür: q’urdzeni > urdzeni “üzüm”, q’ini > ini “soğuk” gibi. Uci kelimesinin de aslı q’uci’dir ve Türkçe uç ile birleştirilemez, çünkü bu teoriyle q’-yi açıklayamazsın. Sadece bir ses benzerliğinden gülünç bir atmasyon türetirsin o kadar.

burguli: Diz, “bükmek”ten.
Lazca burguli ve burgili, Megrelcede de burgili. Türkçe bük- fiiliyle nasıl açıklanacağını merak ediyorum.

çhindi: Burun, “çıkıntı”dan.
Lazca çxindi/çxvindi “burun”. Megrelce çxvindi, Gürcüce tsxviri “burun” aynı ortak köktendir. Ciddiye alınır bir yanı yok. Türkçeden alındığını var sayalım, açık hecelereden oluşan ve söylenmesi gayet kolay olan çı-kın-tı’yı neden çxindi/çxvindi diye söylesin bu insanlar: ç’ik’inti derlerdi, değil mi?

Lazca –epe, “çokluk” ekidir. Abhazca son ek “-ipa” eki “oğul” anlamın-dadır. (BUDAYEV, 2009, s. 171) Gürcüce “pi” edatı cemi (çoğul) edatıdır. (BERKOK, 1958, s. 145) Kökü “ep”tir. Türkçede “ep”, “çok” anlamı verir. (GÜLENSOY, 2007, s. 335) DLT’te (Divan-i Lugati Türk) ep: Pekitme ve abartma edatı. (c. I s. 34)
-ep- eki (-lar/-ler karşılığı) Lazca (k’oç-ep-e “adamlar”) ve Megrelcede (k’oç-ep-i “adamlar”) kullanılır, Gürcüce formu –eb-dir: k’ats-eb-i “adamlar”. Aynı ortak kökten gelir bu ekler. En eski kayıt Gürcüce üzerinden 5. Yüzyıllara kadar uzanır. Lügat’it-Türk 11. Yüzyılda kaleme alınmıştır.

yuzini: Sığ, “yüz” den.
yuzini Türkçe yüz ile ilgili görünüyorsa da hiçbir türk ağzında ve dilinde böyle bir kelime yok. Olmayan bir Türkçe kelimenin Lazcada olması imkan dahilinde değildir sanırım. Önce Türkçe yüzün/yüzin kelimesini bulmak daha sonra da bu kelime Lazcaya girmiştir demek gerekir.

koçi: Adam, koçari: Genç, “koç”tan. Gürcüce koçi: Koç. (ARISOY)
Lazca k’oçi Megrelce k’oçi Gürcüce k’atsi aynı ortak kökten gelir. Türkçe koç “erkek koyun” kelimesi Gürcüceye q’oçi olarak girmiştir. Bu kelimelerin adam anlamındaki k’oçi ile alakası yoktur. Türkçe koç kelimesi 11. Yüzyılda ilk kez kayda geçmiştir, ancak Gürcüce k’atsi kelimesi adam anlamıyla birlikte 5. yüzyıldan eskidir.

tangri < Türkçedir tengri/tang. Lazcadaki ng-li şekil Anadolu ağzlarında kullanılan (hatta Osmanlıcada da tangrı yazılırdı) tangri/tengri söyleyişlerinin Lazcaya girmesiyle oluşmuştur. Yani eski Türkçeden değil muhtemelen Erzurum-Artvin dolaylarındaki ve belki  de direkt Osmanlıcadan alınmıştır. İstanbul ağzında genzel n sesi (ng) her zaman n-ye çevrilmiş, ancak bu ses Anadolu ağızlarında ve Osmanlıca imlada korunmuştur. Azcık Türkçe hakkında okumuşluğu olanlar bilir.

kulfeti < Arapçadır kulfat “yük, yükümlülük” demektir. Osmanlıcada bir kişinin bakmakla yükümlü olduğu kişiler demekti. Lazcaya da aile anlamında girmiştir.

ohori < Lazcadır oxori. Megrelcede oxori “büyük ev, konak” demektir. Gürcüce saxli “ev” ile aynı kökten gelir, ama bunu anlatmam için bazı ön bilgiler vermem gerekir. Lazcada xor- (doxoru) fiili “ikamet etmek, yerleşmek” anlamına da gelir: Sapancas kodovixorit “Sapanca’ya yerleştik” gibi.

yangazi < Türkiye ağızlarında kullanılan bir kelime olmakla birlikte kökeni belirsizdir. Lazcada kullanımı sınırlıdır. Sondaki hecesinden ötürü yunanca izlenimi veriyor. Bu arada Yunancada γιάγκας yángaz çok rastlanan bir soyadı.

çeb’iç’i/çep’iç’i < Türkçedir: çebiç/çepiş. Hayvancılık terimi olarak Lazcaya girmiş: Bir yaşındaki keçi yavrusu.

şişeği < Türkçedir: şişek. Hayvancılık terimi olarak Lazcaya girmiş: İki yaşındaki koyun.

çikiyuği < Türkçedir: çıkrık. Eski Türkçe çıgrı Oraya da Farsçadan girmiş:  cahra “çıkrık” Lazcaya da girmiş bu cahra ts’axra “çıkrık” anlamında. Türkçeden yeni bir alıntıdır.

koru < Türkçe koru. Lazca k’oru “ağaçlık” Türkçeden yeni bir alıntıdır.

agişi < Ermenicedir: ակիշ akiş/agiş “maşa”. Ermeniceye Farsçadan girmiştir: âgîş.

tanu (tan) sanırım tan- (otanu) “aydınlanmak/aydınlatmak” fiili kast ediliyor. Lazcası ve Megrelcesi  tan-, olan bu fiilin Gürcücesi de ten- (ga-ten-eba “aydınlanmak, şafak sökmek”) şeklindedir. Türkçe tan kelimesinin aslı tang’dır. ng-sesi bulunan Türkçe kelimeler Lazcaya girerken bu ses üç hal alır:
1. /ng/ > /ng/ angilmişi (< angılmış = anılmış), anglamazi (<anglamaz = anlamaz), bengi (< beng = ben), bengizi (< bengiz = beniz), dongi/doği (< dong = don), tangri (< tangrı = tanrı), cengi (< geng = gen), cengişi (< gengiş = geniş), yanglişi (< yanglış = yanlış), yengi (< yengi = yeni), çenge (< çenge = çene), k’ongşi (< kongşu = komşu)…
2. /ng/ > /ğ/ dongi/doği (< dong = don), ogi/oɣi (< öng = ön), puɣari/poɣari (< pıngar = pınar)…
3. /ng/ > /g/ ogi/oği (< öng = ön)…
Yani eğer Türkçe tan kelimesiyle Lazca tan- kelimesi arasında bir ilişki olsaydı, tan kelimesi Lazcaya *tangi/taği/tagi şeklinde geçecekti.

kap < Türkçe kap. Lazca k’ap’i. Türkçeden yeni bir alıntıdır. Türkçe kap kelimesinin kökeni ise problemlidir: Eski Türkçe kap “bir tahıl ölçeği” muhtemelen ön asya dillerinden alınmıştır: Aramice/İbranice ḳab (bir tahıl ölçeği) MÖ 6. yy dolayında Eski Farsçadan Ortadoğu kültürlerine geçmiştir. Ar ḳabb > Orta Yunanca kábos (4 litreye eşdeğer tahıl ölçüsü).

poğari < Türkçe pınar, Anadolu ağızlarında pıngar/pungar. Yukarıda izah ettiğimiz ses değişimleriyle. Pınar kelimesi sadece Oğuzcada kullanılıyor (mıngar). Kökeni belirsizdir.

obğe (yuva, oba), < Lazca obğe “yuva”, bğ- (obğams) “dökmek” kökünden: o-bğ-e. Türkçe oba ile birleştirilmesi imkan dahilinde değildir.

çeper < Türkçe çeper ama Lazcaya çok yeni girmiştir. Kelimenin aslı Farsçadır: çapar “çit, çevre duvarı”

bgaraş ohori (yas evi) Lazca bgaraş oxori kelimesi kelimesine “ağlama evi”. Bunun ne anlamsal ne de kökensel olarak Türkçe ile alakası yoktur.

kerani < Ermenice գերանkeran “kiriş” Türkçeye (keran) ve Gürcüceye (kerani) de Ermeniceden girmiştir.

evedi < Tr. ivedi, Anadolu ağızlarından Lazcaya girmiştir.

hayati < Tr. hayat Osmanlıca ve Arapçadan ḥayāṭ حياط “duvarla çevrili avlu”

akiri < Türkçe aykırı’dan.

çapa < Türkçe çapa Lazcada kullanılmıyor.

k’urut’i < Türkçe kurut’tan.

doğdi < Türkçe’nin Anadolu ağızlarından Lazcaya girmiştir: düğdü (I) [döğdü, dügdi, dügdü, düğdi (II), düğdüğü -1, düğdüz, düvdü (II), düydü] 1. Balta, kazma, keser vb. aygıtların çivi, kazık çakmaya yarayan kısmı. (* Keçiborlu ve çevresi -Isp.; İğdir * Çivril, Honaz -Dz.; Kumarlar, * Bayramiç -Çkl.; * İnegöl köyleri -Brs.; * Taşköprü -Ks.; Bozan, Tokat -Es.; * Merzifon köyleri -Ama.; * Zile -To.; Erkinis * Yusufeli -Ar.; Aşudu * Darende -Ml.; * Divriği, * Gürün -Sv.; Çayırlı * Haymana -Ank.; * Avanos -Krş.; * Develi, Afşar aşireti * Pınarbaşı -Ky.; * Bor -Nğ.; Akviran, Kameni, * Doğanbeyli, Fariske * Ermenek -Kn.; * Mersin, * Anamur -İç.; * Milas -Mğ.) 2. Ağzı körlenmiş balta, keser, bıçak. (Erkinis * Yusufeli -Ar.), düğdü (II) [düğdi (I), düdü (III)] Kuş gagası. (-Çkr.)

yaluğu [muhtemelen yağluği] Türkçe (ve Osmanlıca) yağlık “mendil”

çapla (çıplak),

teni (nem) < Ermenice թէն t’ēn “nem” Türkçenin Anadolu ağızlarına Ermeniceden girmiştir.

pasğa [doğrusu patsxa] < Lazca patsxa. “1. dağ kulübesi, 2. fındık dallarından örülmüş büyük yaprak sepeti, 3. tavuğun yumurtlaması için yapılan örme kümes” Lazcaya muhtemelen Gürcüceden geçmiş: patsxaaa.” Lazcadan Türkçenin Rize-Trabzon ağızlarına girmiştir.
baçka (Giresun; Vakfıkebir – Trabzon) “Mısır koymaya yarayan büyük ambar” DS 458, paska (Sinop; Samsun; Ordu; Giresun; Hemşin, Viçe - Rize), paska (Hemşin, Fındıklı – Rize) “Büyük sepet” DS 3404, pasha (Rize) “Kamıştan, çalıdan yapılan bostan kulübesi” DS 3404, paçğa (Rize) “Köylerde ot vb. konulan dam” DS 4632, paska (Tonya) “Küçük ev, kulübe” (Kalyoncu, 2001: 110), baçḳa (Vakfıkebir - Trabzon) “Mısır koymaya yarayan büyük ambar” (Demir, 2006, III: 25), paçʹha (Rize, Çamlıhemşin-Şenyuva) “Ağıl” (Günay, 2003: 329), paççağa “Kuru ot koymak için evin yakınına, bitişiğine yapılan üstü kapalı sade ahşap baraka, othana” (Kara, 2001: 144), paĉħa (Subaşı, Pazar - Rize) “Tarlalarda genellikle ot konulan ahşap baraka: Yağmuŕ ķäsmäzsä, paĉħanun iĉindä yatäŕsiz aşağa.” (Karaca, 2006: 112, 138 [resim]).
pasha (Yusufeli) “Kamıştan, çalıdan yapılan bostan kulübesi” DS 3404 kelimesi Gürcüceden direkt bir ödünçlemedir.
Kelime ortak Güney Kafkas kelime hazinesinden kabul edilir. Abhazcada da kullanılır.

suri (sürü) Türkçe sürü’den.

ilicaği < Türkçe ılıcak’tan.

hargi (ark) [doğrusu xargi/xergi] Türkçe hark “kanal”

mbeli (bel) < Türkçe bel, Türkçeye de Farsçadan girmiştir: bīl/bēl بيل “bir tarım aleti, kürek”

mboşi (boş) < Türkçe boş’tan.

çağili (çakıl) < Türkçe çakıl’dan.

yastuği < Türkçe yastık’dan. Anadolu ağızlarında yastuk/yastux.

çayır [Lazca çairi] < Türkçe çayır’dan.

çatma < Türkçe çatma’dan.

baba < Çocuk dili, bir çok dünya dilinde ortaktır: Farsça baba/babū, Sanskritçe baba, Çince baba, Yunanca papá, Fransızca papa, Gürcüce babai, Türkçe baba.

buyuği < Türkçe bıyık’dan. Lazcada oşumeşi kelimesi de kullanılır, Yunancadan girmiş must’aç’i de (μουστάκι mustáki).

cuneli [gyuneli] < Türkçe güneyi, güneşli’den.

davarciği < Türkçe dağarcık’tan.

bucağ < Türkçe bucak’tan.

başluğ < Türkçe başlık’tan.

hediği [Lazca xeduği/xediği] < Ermenice հետիկ het’ik’ “kar ayakkabısı” Türkçeye de Ermeniceden girmiştir.

işdon < Türkçe iç donu’ndan. İçe giyilen pijamamsı giysi. Osmanlıdan beri kullanılır.

kayiş < Türkçe kayış’tan.

kyok (kök) < Türkçe kök’ten.

ocaği  < Türkçe ocak’tan.

“Normal bir Lazca sözlükten mini bir Türkçe sözlük çıkarmak mümkündür.” diyor bu kişi Lazcayı küçümseyerek. Pekiyi, Türkçe kelime varlığından örneğin birkaç cilt Arapça ve Farsça sözlük çıkacağını, 200 sayfalık Ermenice ve ondan daha yekünlü bir yunanca sözlük çıkacağını düşünmemişmidir bu kişi. Lazca “gülünç” ise Türkçe kahkahalıktır, İngilizcenin %60’ı Fransızcadır, bu mantığa göre İngilizceyi dilden bile saymamak gerekir.

Bir dilden, hele bu dil ekonomik ve politik olarak “hakim” bir dil ise kelime alınmamasına imkan var mı? Şimdi, şu anda neden İngilizce kelimeler giriyor Türkçeye? Bu normal bir süreçtir. Elbette Lazcada Türkçe kelimeler olacak, bundan gocunmayız. Bunu bir aşağılama vesilesi görenler, düştükleri gülünç durumun farkına bile varamıyorlar. Emeklilikten sonra kahvehane köşelerinde zaman geçirmekten sıkılmış insanların profosyonellik ve akademik yeterlilik gerektiren bir konuda nasıl da fütursuzca atıp tutmaları hatta bunu ciddiye alarak bazı kurumların kitabını yayınlamaları sanırım Türkiyeye has bir fenomendir!
İrfan Çağatay Aleksişi
ww.lazca.org