Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler'i sert bir dille eleştirdi.

69. BM Genel Kurulu'nda delegelere hitap eden Erdoğan, Suriye ve Irak'taki gelişmelere değindi.

Birleşmiş Milletler'i yaşananlara kayıtsız kalmakla suçlayan Erdoğan, "Bu suskunluk, tepkisizlik durumunun daha fazla devam edemeyeceği açıktır" ifadesini kullandı.

Türkiye'nin 1.5 milyon Suriyeli mülteciye kucak açtığını hatırlatan Cumhurbaşkanı, dünyadan ciddi bir destek göremediklerini söyledi.

Erdoğan, Suriyeli mültecilere ayrılan kaynağın da 3.5 milyar dolara ulaştığı bilgisini verdi.

Irak'ta yaşanan terör ve göç dalgaları karşısında da Birleşmiş Milletler'in etkin bir tavır ortaya koyamadığını belirten Erdoğan, "Bu suskunluk, çaresizlik ve tepkisizlik durumunun daha fazla devam edemeyeceği açıktır" değerlendirmesini yaptı.

BM VE BATI ÜLKELERİNE ELEŞTİRİ
Erdoğan'ın, Filistin ve Mısır üzerinden de BM ve batılı ülkelere eleştirileri oldu.

2 binden fazla can kaybına neden olan İsral saldırıları sırasında BM'yi çözüm üretememekle suçlayan Erdoğan, Filistin'deki sorunun bölgedeki birçok soruna kaynak oluşturduğunu savundu.

Oluşan güvensizlik ortamının adalet duygusunu zedelediğini dile getiren Erdoğan, şunları söyledi: "Terörün beslendiği kaynak bu güvensizlik duygusudur. Bunlar teröre oksijen sağlamaktadır. BM ve uluslararası kurumlardan umudunu kesenler terörün tuzağına düşüyorlar."

BM'nin karar alma mekanizmalarını da eleştiren Cumhurbaşkanı, "Küresel vicdan daha fazla yaralanmadan BM ağırlığını koymalıdır. Şunu ifade etmek isterim, dünya 5'ten büyüktür. BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi 5 ülkenin BM'yi etkisiz hale getirmesi küresel vicdanın kabul edebileceği durum değildir" diye konuştu.

Erdoğan'ın konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:

"Birinci Dünya Savaşı'na sahne olan coğrafya halen huzurdan yoksun. Irak, Filistin, Yemen, Ukrayna, Suriye... Geniş bir coğrafya, kriz içerisinde. 21. yy'de insanlar açlıktan salgın hastalıktan ölüyor. Çocuk ve kadınlar katlediliyor.

Dünyanın zengin ülkeleri refah içinde yaşarken; fakir ülkeler açlık, kötü beslenme salgınlar ve eğitimsizlikle boğuşuyor.

İklim değişikliği çocuklarımızın geleceğini tehdit eden bir sorun olarak ortada duruyor. Bu manzara insan onuruna yaraşır bir manzara değil. Ortada bütün insanlığı ve BM'yi doğrudan ilgilendiren bir sorun var demektir.

'KİMSE MASUM DEĞİL'
Burada BM'nin 69. Genel Kurulu'nda bir kez daha vurgulamak isterim; çocukların öldüğü ve öldürüldüğü bir dünyada, hiç kimse masum değildir, hiç kimsenin can güvenliği yoktur, hiç kimse de sürdürülebilir barış ve refah içinde olamaz.

Sadece geçtiğimiz yıl, dünyada 5 yaşın altında 6 milyon 300 bin çocuk hayatını kaybetti. Suriye'de 17 bin çocuk öldü. 375 bin çocuk yaralandı. 19 bin çocuk en az bir organını kaybetti.

Gazze Şeridi'nde modern silahların hedefi olan 490 çocuk katledildi. Kameraların ve objektiflerin karşısında, sahilde oynayan, okullara camilere sığınan çocuklar acımasızca yok edildiler.

Filistin'de çocukların, kadınların, hatta engellilerin katledilmesine dünyanın dikkatlerini çekmeye çalışanları susturmak için, bir takım yaftaların kullanıldığını da ibretle izliyoruz.

Basın özgürlüğü yok diye bazı ülkeleri kıyasıya eleştirenlerin Filistin'de öldürülen gazetecileri görmezden gelmesini kınıyorum.

Çocukların öldürülmesine, masum kadınların alçakça katledilmesine, halkın oylarıyla gelmiş iktidarların silah ve tanklarla devrilmesine seyirci kalanlar, sessiz kalanlar, tepkisiz kalanlar, bu insanlık suçuna alenen ortak olmaktadır.

TERÖR TUZAĞINA DÜŞÜYORLAR
Daha da önemlisi modern dünya tarafından sergilenen çifte standart, güvensizlik oluşturmaktadır. BM'ye, uluslararası kurum ve kuruluşlara karşı güven ve adalet duygusunu zedelemekte. Milyonlarca insanı umutsuzluğa sevk etmektedir.

Terörün beslendiği kaynak bu güvensizlik duygusudur. Bunlar teröre oksijen sağlamaktadır. BM ve uluslararası kurumlardan umudunu kesenler terörün tuzağına düşüyorlar.

Irak'ta yaşanan krizi bölge ülkelerini doğrudan etkilemektedir. Irak'ın yeni hükümetle yeni bir başlangıç yapacağını umut ediyoruz.

Suriye meselesi de sınırları aşmaya başlamıştır. Filistin'deki sorun bölgedeki bir çok meselenin temel kaynağı. İki devletli çözüm derhal hayata geçirilmeli. Bu siyasi, ahlaki, insani bir sorundur. Burada bunlar konuşuluyor ama konuşmak yetmez.

Artık icraata ihtiyacımız var. Bir günde yüzlerce binlerce insanın öldürüldüğü ortamda bunu konuşmak BM'deki sorumluluk duygumuzun nerelere vardığını göstermesi bakımından soru işaretleri arka arkaya gelmektedir.

Küresel vicdan daha fazla yaralanmadan BM ağırlığını koymalıdır. Şunu ifade etmek isterim, dünya 5'ten büyüktür. BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi 5 ülkenin BM'yi etkisiz hale getirmesi küresel vicdanın kabul edebileceği durum değildir.

FİLİSTİN MESELESİ
Filistin'de sadece birkaç ay içinde 2 binden fazla insan katledildi. BM çözüm üretemedi. Suriye'de 2 milyona yakın insan öldürülürken BM etkin bir çözüm bulamadı. 2 bin kişi kimyasal silahlarla öldü, bu olurken konvansiyonel silahlarla 2 milyon kişi ölüyor ama bu suç olmuyor. Bu nasıl bir zihniyettir. Canlıların ölümüne neden olan her türlü silahın kullanılması suçtur.

Mısır'da halk oyuyla seçilen cumhurbaşkanı darbe ile indirilirken ve verdiği oyun hesabını sormak isteyenler katledilirken BM de demokratik ülkeler de bunu sadece izliyor. Ve darbeyi yapan meşrulaştırılıyor.

Demokrasi diyorsak sandığa sahip çıkalım. Yok demokrasi değil de darbeyi savunacaksak, bu BM niye var diye merak ediyorum.

Şu anda, Irak'ta yaşanan kontrolsüzlük, terör ve göç dalgaları karşısında Birleşmiş Milletler etkin bir tavır ortaya koyamıyor. Bu suskunluk, çaresizlik ve tepkisizlik durumunun daha fazla devam edemeyeceği açıktır.

Küresel ve bölgesel sorunlara çözüm konusunda daha hızlı karar alma mekanizmaları kurulmalı. BM doğruyu savunma konusunda daha fazla cesur olmalıdır.

Din adına terör kavramını hiçbir şekilde onaylamıyoruz. Bu dinlere yönelik bir saygısızlık. Barış anlamına gelen İslam kavramının terörle yanyana kullanılmasına karşı çıkıyoruz. İslamla terörün yanyana kullanılması inciticidir.

Aynı şekilde insanlık dışı eylemlerine İslam etiketi yapıştıranlar da büyük saygısızlık içerisindedir. Türkiye olarak bölgede barışın tesisi için gayret gösteriyoruz. Hiçbir ülkenin içişlerine karışmıyoruz; bölgemizdeki her ülkenin toprak bütünlüğüne saygı gösteriyor, bunu güçlü şekilde savunuyoruz.

SURİYE VE DÜNYA
Suriye'yi terk eden 1.5 milyon kişiyi topraklarımızda kendi imkanlarımızla barındırıyoruz. 1.5 milyon insan benim ülkemde. Dünyadan ciddi bir destek geliyor mu? Maalesef hayır. Suriyeli mülteciler için kullandığımız kaynak 3.5 milyar doları aşmış durumdadır.

Şimdi soruyorum, zengin ve güçlü Avrupa ülkeleri sadece 130 bin Suriyeli mülteciyi kabul etmiş durumda. Bakınız 130 bin Avrupa'da sadce benim ülkemde 1.5 milyon kişi. Bunu dışında 2.5 milyon kişi de Mısır, Ürdün, Lübnan'da.

Suriye meselesi küresel bir sorun haline gelindi. İlgisiz kalmak mümkün değil. Irak'tan göçen 30 bin Ezidi'ye kucak açtık. Sadece son 5 gün 150 bin Suriyeli ülkemize giriş yaptı. 500 yıl önce Avrupa'dan kovulan Musevilere sahip çıktığımız gibi bugün de dinlerine ırklarına bakmadan herkese yardım eli uzatıyoruz.

Türkiye milli gelirinin binde 21'ini insani yardımlara ayırarak en cömert ülke oldu. Burada özellikle vurgulamak isterim ki; Türkiye teröre destek veren, göz yuman bir ülke değil, bilakis teröre karşı en etkili mücadeleyi veren ülkedir. 30 yıldır teörden çok çektik, hala çekiyoruz.

Şahsım antisemitizmin bir insalık suçu olduğunu ilan eden istisna siyasilerdendir. Aynı şekilde İslamafobinin de insanlık suçu olduğu kabul edilmeli. Barışa her şekilde destek vermeye devam edeceğiz.

Dostlarımız için eşsiz bir dost olmayı sürdüreceğiz. Terörün, zalimlerin, katillerin, özellikle de çocuk katillerinin karşısında dimdik duracak, demokrasi ve refahı daha güçlü, daha cesur şekilde savunmaya devam edeceğiz. Bu idealler çerçevesinde her ülkeyle güç birliği yaparız."

'ELİ KANLI TERÖR ÖRGÜTÜ'
Erdoğan Genel Kurul'daki konuşmasının ardından 'yabancı savaşçılarla mücadele' tasarısının görüşüldüğü Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde söz aldı.

IŞİD'i "Eli kanlı bir terör örgütü" sözleriyle tanımlayan Erdoğan, özetle şunları kaydetti:

"IŞİD tehdidinin Irak'a yayılması ise konjonktüreldir ve geçmiş hükümetin mezhepçi politikalarından beslenmiştir. Uluslararası toplum birlik ve dayanışma içinde hareket ettiği takdirde, üstesinden gelemeyeceğimiz bir sınama yoktur.

Yolcu uçağı tarlaya acil niş yaptı Yolcu uçağı tarlaya acil niş yaptı

Ülkemiz uzun zamandan beri aldığı tedbirlerle yabancı terörist savaşçıların bölgeye akışına yoğun bir set çekme gayreti içindedir. Ancak, bu Türkiye'nin tek başına yürütebileceği bir mücadele değildir. Yabancı terörist savaşçı tehdidi bu kişilerin kaynak ülkelerden ayrılmalarıyla başladı.
Dolayısıyla bunlarla mücadele, esas olarak kaynak ülkelerde başlamalıdır.

Öncelikli hedefimiz, bu kişilerin Türkiye'ye girişlerinin engellenmesidir. Bu hususta uzun zamandır ilgili ülkelere bizimle işbirliği yapmaları için çağrıda bulunmaktaydık. Üzülerek söylemeliyim ki, bu hususta da ağır davranılmıştır. Tehdidin vahametinin artması üzerine, nihayet son dönemde kaynak ülkelerin bizimle bilgi paylaşmaya başladığını görmekteyiz. Bu sayede yabancı terörist savaşçılar tehdidiyle mücadele kapsamında 6 bin 300 dolayında kişiye giriş yasağı koyduk, bini aşkın yabancıyı sınırdışı ettik, havalimanlarında risk analiz grupları oluşturduk."

İZİN VERİLMEMELİ
Burada bir kez daha vurgulamak istiyorum: Bu konuda Türkiye'nin işbirliğini bekleyen dost ve ortaklarımızın, ancak kendileri de gerçek bir işbirliği ruhu sergilemeleri halinde bu akışı durdurabiliriz. Bu mücadelede üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir diğer konu ise alınan tedbirlerin İslamofobik çevrelerce istismarına ve ortak medeni değerlerimizi incitmesine izin verilmemesidir.

Terörün yaşattığı acıyı en iyi bilenlerdeniz. Dünyanın dört bir köşesinden gençlerin terörün ağına düşmesine herkesten önce biz mani olmak istiyoruz. IŞİD eli kanlı bir terör örgütüdür. Hükümetimiz bu yönde en başından itibaren gerekli hukuki tedbirleri de almıştır. Terörle mücadelede ulusal çıkarlarımızın gerektirdiği her türlü adım bölgesel istikrar ve insani gerekler gözönüne alınmak suretiyle atılacaktır. Ülkemizin sınırları üzerinde büyük bir baskı mevcuttur."

Editör: TE Bilisim