Bundan önceki yazılarımda sırası ile  LAZLARIN KÜLTÜR VE İNANIŞLARI-1 ve  LAZLARIN KÜLTÜR VE İNANIŞLARI-2 adıy ile iki yazı kaleme almıştım. 

Bu serinin son yazısı adına bâtıl denilse de kendi içinde mantıksal bağ olan olaylara ve inanışlara değinmek istiyorum. 
Mek'alesk'irit köyü baz alınarak hazırlanmıştır. Diğer bölgelere de benzer inanışların yaşandığına da şahit oldum. Kötü zannedilse bile yaşatılması gereken kültürümüzün parçası olan inanışlar sembolik dahi olsa yaşatılmalıdır. Günümüzde diğer kültürlerde de bir çok "batıl inanç" varlığını sürdürmektedir. Yıldıza bakıp dilek tutmak, şarkılardan fal tutmak, Nazar için boncuk, yumurta kabukları asmak ve daha bir çoğu...
Bu serideki son yazımı sizlerle paylaşmak istiyorum.

GECE TIRNAK KESMEK

Lazlar batıl inançları da görmek mümkün olsa gece tırnak kesmemek sanıldığının aksine inanç değildir. 
Belki de şunu anlatmak fayda var. Lazlarda “günah” kelimesi sadece İslami günah anlamından ibaret değildir. Günah Lazlarda aynı zamanda yapılması uygun olmamak ve acınacak halde olan insanlara da söylenmektedir. “a him berena gazini cunaxi” “bir şu çocuğun haline bakın yazık”  burada günah yazık, acımak anlaında kullanılıyor. Tırnak kesmede kullanılan günah kelimesi uygunsuzluğu anlatmaktadır. 

Gece tırnak kesmek neden uygun sayılmıyordu?
Lazların yukarıdaki durumunu anlattığımız şartlarda yaşamışlardır. Evlerinde elektriği olmayan, fitilli lamba, açık ateşin ışığından ihtiyaçlarını görmeye çalışan, çoğu zaman da güneşin batmasından sonra uyuyan toplum olmak zorunda kalmışlardır. O dönemde birçok toplum aynı durumda idi. Savaştan çıkan ülkenin yanı şıra yönetimsel faktörler, gelir dağılımındaki etikleri de bunların içinde farklı değerlendirilebilir konulardır. Laz evlerinde mutfak ve oturma odaları farklı olsa da genel itibari ile bir yerde olurdu. Bu oturma ve mutfak odalarının ısınma ve ışık ihtiyaçları açık ateş yakılarak sağlanırdı. Yemek de burada yenirdi. Bu açıdan ışığın olmadığı mutfakta tırnak kesilmesi uygun değildi. Bundan dolayı Lazlarda gece tırnak kesmek günah (uygun değil) denmiştir.

  

KAPI EŞİĞİNDE OTURMAK

“ena hey cegdvare”(oraya seni koyayım), “ena nek’na cegdvare” (kapıya koyayım) gibi beddua vardır Lazcada. Lazlarda ilginç ama bir o kadar da sevdiğim bir ritüeldir kapı eşiğinde oturmamak. Kapı eğişinde oturmak “günahtır” derler. Günah mevzusunu yukarıda anlattığımız üzere burada İslami bir anlam olarak kullanılmamaktadır.

Kapı eşiğine oturmak neden uygun görülmemiştir. Biri vefat edince evin oturmasına millet doluşur ağıtlar (ok’oretsxu) yakılırdı. “ok’oretsxu” Lazların bence en önemli ritüellerdendir. Buna başka bir konuda değinmek lazım. Evin büyüklüğü bu kalabalık ortamı karşılayamadığında kapı eşiklerine oturulurdu. Bunun dışında kapı eşiklerine oturulmadığından kapı eşiğine oturmak ölümle özdeş oldu. Her kapıya oturulduğunda ölüm hâdisesi akla geldiğinden “kapı eşiğine oturulmaz günahtır” denmiştir. Kime sorsanız İslami bir günah olmadığı, uygun olmayan bir davranış olduğunun farkındadır. 

  

GECE AYNAYA BAKMAK

Gece aynaya bakmak günahtır inancı.
Günah kavramı burada dini bir unsurdan ziyade   “yapılası uygun olmayan” kullanılmıştır. 
Bunun için üstteki günah kelimesine bakınız. 
1980-90’lı yıllara kadar yolu olmayan köylerde yaşayan Lazların evlerinde elektrik de yoktu. 
Gündüzleri tarlalarda çalışan Lazlar akşam ışıksız evde ihtiyaçlarını açık ateşin ışığı ile görüyorlardı. Bazen de fitilli gaz lambaları ile... Hal böyle olunca gece aynaya bakmak, bakıp da görmek anlamsız olacağından “gece aynaya bakmak günahtır” denmiştir. Yani “yapılması uygun değildir.”
Gece tırnak kesmek aynı medde içinde değerlendirmek istedim. Işıksız bir evde gece yine göremeyeceğiniz gibi, Tarın ile geçinen, oturma ve mutfağı aynı yerde olan Laz halkları için gece tırnak kesmek hiç de temiz olmazdı. Bu anlamda gece tırnak kesmek hoş değil anlamında gece tırnak kesmek günahtır denmiştir.


SAÇ ARTIKLARINI DIŞARI ATMAK
Günümüzde evlerimizin konforu ne yazık ki eski Lazların sahip olamadığı bir ihtiyaç idi. 
O dönemlerde Lazların evlerinde sular akmazdı. Evde kullanılan sular dâhil içme suları bile insan gücünde taşınırdı. Büyük kısmının banyosu yoktu. Herkes uyuduğunda evin boş bölümünde büyükçe bir leğende yıkanır ve elle dışarıya dökülürdü. İnanca göre duş sonrasında leğenin içindeki su gece dışarı atılmaz. Saçlar tarandıktan sonra saç telleri sadece yakılarak imha edilirdi. Kesinlikle damlalığın dışına atılmazdı. Bu saç tellerini dışarı atmak ruhani varlıklar tarafından çarpılmak demekti. Aynı zamanda bu saç tellerini art niyetli insanlar ele geçirip değirmenin çarkına bağlar böylece saç sahibi aklını yitirdiğine inanırlardı. Aynı ölçüde çocuğun ve bezinin yıkandığı sular gece kesinlikle damlalık dışına dökülmezdi.

 

SÜT DİŞİNİ ÇATIYA ATMAK
Çocukların süt dişleri döküldüğünde anne babalar çocuklarının bu duruma üzülmemesi ve dişlerinin tekrar geleceğini anlatmak adına düşen ya da çekilen dişleri herhangi bir evin çatısına atmalarını söylerlerdi. Çatıya atarken “eski k’irbi mekçam, yengi k’irbi momçi” (eski dişimi veriyorum, yeni dişimi ver) dedirtirlerdi. Atılan bu dişi kuşların alıp yenisini getireceği anlatılırdı. Çocuklar da yeni diş çıkana kadar bekler, çıktığında ise kuşların getirdiğini sanıyor idiler. Ben de o günleri gün gibi hatırlıyorum.

GECE DAMLALIK DIŞINA  İŞEMEK
Rahmet dedemin bana tembihlediği bu inanışı hiç unutmuyorum. Lazlar arasında da çok yaygın olarak biliniyor. İnanışa göre ece damlalık dışında işemek çok tehlike idi. Belki de İslam inancındaki cinler meselesinden olsa gerek bize öğütlenen bu durum İslam inancı ile örtüşüyor. İnanışa göre dışarıda işerken 3 kere “tü bismİllah, tü bismİllah, tü bismİllah,” denilmesi gerekiyor. Bunu diyerek cinlerin şerrinden, çarpılmaktan kurtulmuş oluyorduk.

İNCİR AĞACINDAN DÜŞMEK VE MESVARAPU
Yemyeşil dağlarda bolca meyveler yetişirdi. Bu ağaçlardan düşenler de olurdu doğal olarak. Özellikle incir ağacı yapısı gereği dallarının ince, içi boş ve dayanıksız olmasından dolayı gövdesine çıkan için düşme tehlikesi olan bir ağaç. Geçmişte bu ağaçtan düşenler çok olurdu. İnanışa göre incir ağacından düşen olduğunda o incir ağacı derhal kesilirdi. Kestikleri ağacı evde yakmazlar, kullanmazlardı. Ağaç kesilmez ise o insanın yaşamayacağına inanılırdı.

Aynı ölçüde ölünün mezarı için kesilen ağacın (mesvarapu)  hiçbir parçası eve getirilmez, artanları yakılmaz, kullanılmazdı. Geride kalan artıklar ise mezarın yakınlarına çürümeye terk edilirdi. Mezarlıkların üzerinde yetişen hiçbir meyve de yenmezdi.

 

OK’ORETSXU /ÖLÜYE AĞIT
Lazlarda ölüm hadisesine değinmeye çalışayım. Biri öldüğünde ölen evin tzalemona’ya (odalara giden giriş. genelde burada kışın oturulur) getirilirdi. Genelde öğle namazından sonra defnedilen cenaze eğer çok kalacak ise  üzerine balık ağı örtülürdü. Bu ağ cesedi fare ve böceklerden korumak içindi. Üzerine bıçak konulur cesedin şişmesi önlenirdi.  Cesedin yanında genelde gece bekçi olurdu. Sabaha kadar beklenirdi. Gündüz yakınları tek tek bakardı. Bayanlar cenazenin yanında otururlar, erkekler ise dışarıda ya da başka bir odada olurlardı. Ölünün yakınları başta olmak üzere ölüye ağıt yakarlardı. Buna da “ok’oretsxu” derler.
Ok’oretsxu Türkçe karşılığı Saymak,  Ardı ardına söylemek anlamına gelmektedir. 
Lazlar farklı bir toplumdur. Farklılık Dil ve Kültürden geliyor. Bu farklılık ayrıcalık değil, zenginliktir. Lazların gülmelerinden tutun ağlamalarına kadar kendilerine has üslûpları vardır.

Ok’oretsxu ritüeli yakınlar tarafından yapılsa  da dışarıdan gelen ve yakını olmayanların da ölülere ağıt yaktığı biliniyor. Buradaki ağıt şekli kendini paralamak değildir. Ağıt ölü hakkında, ölüye yapılan şarkımsı destanımsıdır. Herkes bunu yapamadı biliniyor. Ölü törenlerinde ölüyü anlatmak için söylenen tüm sözler Ok’oretsxu ile şarkımsı, ritinsi sözlerle anlatılıyor. Beni en çok etkileyen şeylerdendir Ok’oretsxu.

 

LAZLARIN SINADIKLARI BİR TAKIM OLAYLAR, İNANIŞLAR


TOLİ ORİK’U = Kirpiklerin istem dışı oynaması, Göz seğirmesi anlamına gelmektedir
Gözün seğirmesi yeni birinin geleceğine dalalet eder. Göz seğirirse biri gelecektir.


XE OÇAMİNU/ Avuç içinin kaşınması. 
Avuç içi kaşınırsa para konunda haber verdiğine inanılır. 
Sağ el kaşınırsa kaşınan kişiye para gelecek demektir. 
Sol ek kaşınırsa kaşınan kişi para verecektir demektir. 

BURNUN KAŞINMASI
Burun kaşınması genellikle burun uçlarının sağ ve sol tarafının kaşınması ile bilinir. 
Sağ tarafın kaşınması iyiye işarettir. O anda söylenen şeyin de doğru olduğu söylenir. 
Sol tarafın kaşınması kötü şeye işarettir. O anda söylenen şeyin yanlış olduğu söylenir.

 

K’UÇXE OÇAMİNU / AYAK KAŞINMAK
Ayağı kaşınan insan uzun bir yola çıkacağına inanılırdı.

UJİ OÇAMİNU / KULAK KAŞIMAK
Kulak kaşınması havaların bozacağına işaret eder. Kulağı kaşınan yağmurun haberini almıştır.

 

Boşi omtzeli onk’anu/Ok’anu / BOŞ BEŞİĞİ SALLAMAK
Boş beşik sallamak iki şeklden dolayı uygun görülmemektedir. 1. Boş beşik ancak çocuk olmadığı ya da öldüğü zaman olacağından beşiği boş sallamak bunu hatırlatıyor. Bu kötü duyguyu anımsattığından boş beşik sallamaz. 2. Boş beşik sallanırsa ruhani varlıklar tarafından çocuk çarpılır.

MEZARE K’İTİ  MEĞİRU / Mezara parmak ile işaret etmek

Mezar ya da mezarlığa parmak ile işaret edilmez. İnanışa göre mezarı işaret eden parmak çürür.

 

DOK’ANURE CEXUNU / salıncağa binmek

Özellikle bayramlarda salıncağa binmek günahların affolunduğuna inanılırdı.       Conaxepe govitza” Günahlarımı dökeyim denilip salıncağa binilirdi. Salıncaklar genelde yerleşim yerlerine yakın yerlerde iki ağaç arasına kurulurdu.

 

ERKEK ÇOCUK OLSUN İYE KIZA ANNE İSMİ VERMEK. 

Yaşamları tarıma bağlı Laz halkı için çalışmak son derece hayati önem taşımakta idi. 
Tarım ile geçinen Lazların hayatları idame etmeleri iş gücüne dayalı idi. Bu iş gücü tamamen insan gücü demektir. 
Bundan dolayı erkek güç demekti. Ailenin nesli ve gücü erkek çocuk ile daha iyisürdürülebileceğine inanılırdı. Aileden aileye çocuk saysı değişse de değişmeyen hep erkek evlat isteği idi. Bir kaç çocuktan olup erkek evlat sahibi olamadı iseler, erkek evlat olması için doğan kız çocuklarına annesinin ismi konulurdu. Böylece anne ve kızı aynı isimde olurdu. Aynı isimde olan kızdan sonra doğacak cocuğun erkek olacağına inanılırdı.
Erkek diğer eski toplumlar gibi Lazlarda da değerli idi. Torun isimleri genellikle dede ve ninelerin isimleri konulurdu. Günümüzde Lazlarda ve diğer toplumlarda hâla aynı yöntem izlenmektedir. 

yazı hakkında eleştiri ve eklemek istediğiklerinizi bana iletebilirsiniz. 

www.lazca.org
[email protected]