Resul Dindar, Karadeniz’in bağrından kopup geldi İstanbul’a. Yavaş ama sağlam attı adımlarını. Önce Karmate grubuyla tanıdık onu. Grup dağılınca tek başına devam etti yoluna. Şimdilerde çıkardığı ikinci solo albümü ‘Dalgalan Karadeniz’le yine yaktı yürekleri. Kazım Koyuncu’ya benzetilişi içinse, “Bizlere ve daha nice gelecek nesillere açtığı yolla ayrı bir yerdedir gönüllerimizde, tektir bu anlamda. Kimse Kazım Koyuncu olamaz” diyor. Dindar’la buluştuk, müzik yolculuğunu ve baba ocağı olan Karadeniz’i konuştuk.

Önce sizi biraz tanıyalım. Hikâyeniz Artvin Hopa’da başlıyor. Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?

Yaşadığımı hissedebileceğim kadar doğal, özüyle güzel ve kıymetli olan; yaylasıyla, balığıyla, insanıyla, kültürüyle gerçekten kendimi şanslı hissettiğim bir memlekette büyüdüm. Artvin-Hopa doğumluyum. Yaşamımın 25 yılını, kendimi var edebildiğim en mühim yıllarımı orada geçirdim.

Sesinizin güzel olduğunu ne zaman fark ettiniz?

İlkokulda öğretmenim fark etti. Evde dedem ki en çok onun sesimi dinlemek istemesi mutlu ederdi beni. Askerde komutanlar, arkadaşlar da fırsat buldukça şarkı söylememi isterdi. Etrafımdakilerin söylemlerinden ziyade, gönlümün doğrultusu, inancım ve elbette ailemin desteği bugün burada olmama vesiledir.

HEYECAN DOLU BİR YOLCULUK

‘Dalgalan Karadeniz’ adlı ikinci solo albümünüz çıktı. Peki, nasıl bir süreç oldu sizin için?

Konser programımın devam ettiği süreç içerisinde dinleyiciyle bağımı koparmadım. Bir yandan onlardan beslenirken öte yandan repertuvar çalışmamı yaptım. Eser seçimlerini ve bir albümü var edebilecek her şeyi birlikte yürütmek oldukça verimliydi. Dolayısıyla heyecan dolu bir yolculuk oldu. Elbette ikinci solo albüm olmasının verdiği artı bir sorumluluk vardı. Önemli olan; her zaman daha iyisini, Karadeniz’e daha yakışanını yapmak,doğru olanı sunmak ve bu emeği birlikte büyütmek… Neticesinde 14 esere gönül verdiğim bir albüm oldu…

Kimlerden destek aldınız bu albüm için?

Dinleyicinin sevgi, saygı ve beraber yürüme azmi yüreklendirdi bu süreçteki çalışmalarımı ve elbette ailem, dostlarım, yoluma yön veren içimdeki inancım.

Albüme koyduğunuz şarkılar ruh halinizi yansıtıyor mu?

Zaten eserin ruhuyla, okurken bende uyandırdığı hissiyat bütünleşiyorsa albümde yer alıyor parçalar. Her bir şarkıya dokuduğum bir duygu var olduğu için birbirinden kıymetlidir hepsi…

İstanbul’a alışmakta zorlandınız mı?

Alışması, adapte olması güç fakat benim yaşama dair edindiğim duruş; ‘bulunduğun yere göre değişme, bulunduğun yeri değiştir.’ Karadeniz’den uzakta da olsam içimde yaşattığım Karadeniz’i günlük yaşamımda hissediyorum. Bu hislerimi ilişkilerime de yansıtıyorum. Uzakları yakın etmeye çalışıyorum, türkülerle. Çok darlanırsam “Yağarsa yağmur yağar, ben zaten ıslanmışım” diyorum ve hafifletiyorum.

Başarılı olurum veya olmam kaygısı yaşadınız ?

Akustik performansın üstüne 'Bastık' Akustik performansın üstüne 'Bastık'

Ben bu yola çıkarken; “Olsa da olmasa da gönlümün doğrultusunda, inandığım, istediğim yolda yürüyeceğim” demiştim. Endişelerim, ‘acaba’larım; sadece edindiğim misyonu, Karadeniz’i aktarabilme, yaşatabilme sorumluluğunu layıkıyla gerçekleştirebilme isteğimden kaynaklanıyor. Bu da kaybedilmemesi gereken bir ‘öz’lük bence. Bu endişeler var olduğu sürece, hep daha iyisi için yanan ışığı görmek mümkün.

Baba ocağını özlüyor musunuz?

Elbette. Fırsat buldukça soluğu memlekette alıyorum.

“Başlı başına Karadeniz’i sevme sebebi, kendisidir” diyorlar sizin için...

Aslında sevilen Karadeniz’in kendi. İyi niyetli, yürekten yapılan her iş, harcanan her emek aslını ortaya çıkarmak içindir. Var olan Karadeniz’i dinleyiciyle buluşturmak; anmak, hatırlamak, birlikte sahip çıkıp, birlikte gönül vermek için… Çok teşekkür ediyorum her birine ama ben bu sevgilerin hepsini Karadeniz adına kabul ediyorum. Birlikte doğru durabilmek, her şeye karşı müziğin gücüyle, insani duyguların var oluşuyla yürüyebilmektir umudum.

Peki, Karadeniz ne ifade ediyor sizin için?

Sadece bir coğrafi bölge değil, bütünüyle bir yaşam biçimi, anlayabilene içinde felsefe barındıran bir bütündür Karadeniz. Beni var eden, yüreğime işleyen, çocukluğum, sevdam, sesim, gurbetim, memleketim, varlığım, zenginliğimdir Karadeniz…

KAZIM KOYUNCU TEKTİR

Rahmetli Kazım Koyuncu’ya benzetilişinizi nasıl değerlendiriyorsunuz, sizce de benziyor musunuz?

Aynı kültürün sesi oluşumuzdan kaynaklanıyor büyük ölçüde. Kazım Koyuncu bizlere ve daha nice gelecek nesillere açtığı yolla ayrı bir yerdedir gönüllerimizde, tektir bu anlamda. Kimse Kazım Koyuncu olamaz. Benzetiliyor olmak Karadeniz’in doğasından, aynı topraktan gelmemizdendir. Bir kaybı başka bir şeyle doldurma eğilimi hep var. Fakat ben sadece şunun algılanmasını istiyorum. Her birey, her sanatçı kendi değeriyle vardır ve var olmalıdır. Kimse kimsenin yerine geçmemeli, geçemez de zaten bu haksızlık olur. Her sesin tınısı, her yüreğin sesi farklıdır. Benzer belki ama aynı olamaz hiçbir zaman. Teşekkür ediyorum beni bu denli sevdikleri için ama bu anlamda bir karşılaştırma, ‘yerine koyma’ durumu yanlış olur.

Müziğin yaşam yolculuğunuzdaki yeri nedir?

Müzik, bir yaşam biçimi, nefes almanın melodik bir yansıması benim için. Sadece sahnelerde, albümlerde değil her alanda, her tür ve her şekilde var olandır. Nerede ve nasıl olduğu önemli değil mesela bir tını yakalar yüreğimi, o ezgiye kapılır giderim. Yağmurun yapraklara düşerken çıkardığı sesler, dahası doğayı takip ederken hissettiklerim müziğin temelidir benim nazarımda. Yaşamımla büyüyen içimdeki ruhtur müzik.

Son olarak; benim sormadığım sizin eklemek istedikleriniz varsa söyleyebilirsiniz.

Çok teşekkür ediyorum; dinleyen, emek veren, bugünde buluştuğumuz, düne sadık kalarak geleceğe yürüdüğümüz herkese ve her şeye… Aynı gönülden hissettiğimiz ezgiler kadar sonsuzlar ve iyi ki varlar. Yürünecek yolumuz uzun, umudumuz ve yarınımız bir olsun. Sevdamız ve huzurumuz daim olsun isterim.

Röportaj: Aysun Yıldız / Akşam Gazetesi

Editör: TE Bilisim