Evde kimse var mı?..

Bazen kapıyı çalıp da, içeriden sesler duymanıza rağmen kapının size açılmadığı oldu mu? Peki böyle bir durumda evdeki kişiye sesinizi duyurmaya mı çalışırsınız, yoksa vazgeçip oradan uzaklaşır mısınız?

Bir insana sesini duyurmaya çalışmak o kişiyle iletişim kurmaya çabalamaktır. Öyleyse bu durumda olduğu gibi birçok durumda da ilk olarak ‘iletişim’in ne olduğunu tanımlamaya çalışalım. İletişim, insanların kendilerini karşısındakine ifade edebilmeleri ve kişilerin birbirleriyle olan ilişkilerini sürdürebilmeleri için gerekli bir unsurdur. Kimi zaman gözlerle, derin bir nefesle veya bir dokunuşla sözsüz iletişim sağlayabilsek de en etkili yol hiç şüphesiz ki sözlü ifadedir. Peki karşınızdaki kişiye, kendinizi sözlerle ifade etmeye çalıştığınızda, yani o kişiyle sözler aracılığıyla iletişim kurmaya çabaladığınızda, ‘evde birilerini bulabiliyor’ musunuz?

Siz kendinizi ifade etmeye çalışırken karşınızdaki kişi sizi dinliyor mu, hatta sizi duyuyor mu, duyuyorsa da anlıyor mu, söylediklerinizi kavrayabiliyor mu?  Bazen bir şeyleri dile getirmek, size göre sadece uygun kelimeleri seçmek ve bunu sesli bir şekilde aktarmak olarak görünse de, bunun böyle olmadığını cümlelerinizin sonunda aldığınız karşılıktan anlayabilirsiniz. Evet! Her iki (belki de daha fazla) taraf da konuşuyordur fakat bir bakıyorsunuz ki herkes farklı diyarlardan seslenmekte, sesler birbirini karşılamamaktadır. Ağzınızdan çıkan sözler bir duvara çarpıp tekrar size dönmektedir. Bu durumda da duyduğunuz sadece sesinizin yankısıdır, hissettiğiniz ise kocaman bir boşluk! Bu noktada dönüp kendinize sorarsınız “Yanlış bir yol mu izliyorum acaba?” diye. Aslında istediğinizi, hissettiğinizi en iyi şekilde ifade ediyorsunuz, iletişim için elinizden geleni yaptığınıza inanıyorsunuzdur. Peki böyle bir noktada  problem sizce ne olabilir?

Bu duruma neden olan, kişiye ve olaya bağlı olarak değişkenlik gösterebilen birçok etmen sayılabilmektedir. Önemli olan sizin karşınızdaki kişiyle nasıl bir iletişim kurmak istediğiniz, bunu da kendinizce ne derece başarıyor olduğunuzdur; başaramadığınızı düşünüyorsanız da ne yapmak istediğinizle, dilediğinizi yapmayı ne kadar becerebildiğinizdir.

Kişilerarası iletişim sürecindeki bir insan, kısa sürelerle hem yanıt bekleyen, hem de yanıt veren konumundadır. Yanıt bekleyen taraf olduğunda gelen cevapları yorumlamaya çalışırken, yanıt veren konumunda ise bilgi üretmeye çalışan bu kişi, her iki durumda da kendi içinde olan biteni yorumlayarak iç iletişim gerçekleştirmek zorundadır. Durum ya da sebep ne olursa olsun, yapmanız gereken kendi içinize dönerek kararınızı vermektir. Ya kapının açılmayacağını kabul ederek beklentisiz bir biçimde kapının dışında oturmaya devam edersiniz ya da kapıdan ayrılırsınız. Her iki durumda da kabul etmeniz gereken tek şey; kapının size açılmayacağıdır. Unutmayın ki, belli bir yaşa gelmiş bir insanın kişiliğini değiştiremezsiniz. Bir insanla ilişkiyi o kişinin değişmeyeceğini kabul ederek sürdürmek, o kişinin değişmesini umarak sürdürmekten çok daha makul ve mantıklı bir yoldur.

 

Editör: TE Bilisim