Engelli çocuğu kabullenmenin güç olduğunu belirten Özel Eğitimci Şeref Baysal, “Anne babalar bu durumu bir süre inkâr etme yoluna giderek birbirlerini suçlarlar. Hatta ailenin sosyal çevresindeki bazı kişiler de ebeveynleri suçlama eğilimi içine girerler. Daha sonraki aşamada ise kabullenme ve çözüm arayışı vardır. Artık aile geriye kalan yaşamını engelli bireyin özel ihtiyaçlarına göre düzenlemek zorundadır. Aileler özel yaşamlarında, sosyal çevrelerinde, beklentilerinde, planlarında, iş yaşamlarında ve mali konularda büyük değişikliklerle karşı karşıya kalıyor” dedi.

“ENGELLİ BİREY BEREKET VE MERHAMET SEBEBİ”

Engelli bireye sahip ailelerin önlerinde iki seçenekli bir hayat bulunduğuna değinen Baysal, “Aileler ya hüzün ve umutsuzluk içinde bir ömür sürecekler ya da hayatlarında gerekli değişiklikleri gerçekleştirerek engelli bireyle yaşamaya uyum sağlayacaklar. Özel gereksinimli çocuklarının kendileri için neşe ve umut kaynağı olduğunu dile getiren birçok aile var. Engelli bireyin yardıma ve başkalarının desteğine sürekli muhtaç olması aile üyeleri arasında sıkı bir dayanışma organizasyonu oluşmasına vesile oluyor. Şartların zorlaması sonucu oluşan yakınlık, aile ilişkilerine olumlu katkılar sağlıyor. Bazı aileler ise engelli bireyin aile yaşamları için bereket ve merhamet sebebi olduğu kanaatini ifade ediyor” şeklinde konuştu.

"EN ÖNEMLİ SORUN GELECEK KAYGISI"

Engelli bireye sahip ailelerin yaşadığı en önemli duygusal sorunlardan birisinin gelecek kaygısı olduğuna vurgu yapan Baysal şunları söyledi: “Engelli bireyin başkalarına bağımlı olması ailelerin haklı olarak böyle bir kaygı taşımalarına neden oluyor. Anne babalar kendilerinin vefat etmeleri halinde engelli bireye kimin bakacağı konusunu, yaşamları boyunca sürekli sorguluyor. Ailelerin engelli bireyin sorunları ile başa çıkmada çoğu zaman sosyal çevrelerinden destek görmemeleri gelecekle ilgili endişelerini daha da arttırmaktadır"

“ANNELERDE TÜKENMİŞLİK DUYGUSUNA NEDEN OLABİLİYOR”

Engelli bireyin gelişim aşamalarında yaşanılan güçlüklerin ve ağır bakım sorumluluklarının annelerde tükenmişlik duygusuna neden olduğuna değinen Baysal, “Araştırmalarda, engelli bireye sahip olan annelerin depresyona girme riskinin normal çocuğu olan annelere göre daha yüksek olduğuna vurgu yapılıyor" dedi ve ekledi: Tükenmişlik duygusu ve stres düzeyinin yüksek olması zamanla annelerin ruh sağlığında bozukluklar meydana getiriyor. Özellikle anneler çevrelerinde yaşanan mutsuzluktan ve bebeğin engelli olmasından kendilerini sorumlu tutabiliyor. Çünkü çocuk eşe, aile büyüklerine bir armağandır. Anne buna aracılık etmiştir ve bu armağan yeterince iyi değilse bundan onu dünyaya getiren kişi sorumludur. Bu nedenle normal çocuk mutluluk ve başarı, engelli çocuk ise bir başarısızlık olarak görülür.” 

“ÖNYARGI VE AYRIMCILIK VAR”

Engellilerin genellikle eğitim, istihdam, ulaşım ve sağlık gibi alanlarda önemli sorunlarla karşılaştığını ve toplum içinde yer almakta zorlandıklarını ifade eden Özel Eğitimci Şeref Baysal, “Buna karşın insanların genellikle engelliler hakkında yanlış düşüncelere ve olumsuz duygulara sahip oldukları, dolayısıyla da yanlı davranışlarda bulundukları görülüyor. Oysa bu sorunların pek çoğu onların dışındaki etmenlerden kaynaklanıyor. Bunların başında da özel gereksinimli çocuklara yönelik önyargılar ve ayırımcılık geliyor” diye konuştu. 

SOSYAL ETİKETLENME

Engelli çocuğun, engeli nedeniyle çoğu zaman kendini ifade ve kontrol edememesinin sosyal çevrede tedirginlik oluşturduğunu belirten Baysal, “Sosyal çevrenin engelli bireye yönelik meraklı bakışları ailelerde ve engellilerde suçluluk, ayıplanma gibi pek çok karmaşık duygunun oluşmasına neden oluyor. Ayrıca toplumsal ön yargılar nedeniyle engelli bireyler ve aileleri sosyal izolasyon ve dışlanma sorunu ile karşı karşıya kalıyor. Bu nedenle aileler engelli çocuklarını mümkün oldukça sosyal çevrelerinden gizlemeye çalışıyor. Aileler kendilerine yönelen tepkilerden korunmak, etkilenmemek ve daha az zarar görmek için sosyal ilişkilerini sınırlandırıyor. Ailelerin soyutlanma duygusu yaşamalarının önemli bir nedeni de sosyal etiketlenme” şeklinde konuştu.

Pazartesi günü tüm okullarda şehitler için saygı duruşunda bulunulacak Pazartesi günü tüm okullarda şehitler için saygı duruşunda bulunulacak

“FİLM SEYREDER GİBİ İNSANLAR BİZİ SEYREDİYOR”

Toplumda bilinçsizce hareket eden bazı insanların engelli bireyi “deli, özürlü, geri zekâlı, hasta” gibi kavramlarla yaftaladığını ifade eden Baysal,” Bu tarz aşağılayıcı sözlere maruz kalmak, aileleri ve engellileri incitiyor. 1997 yılında yapılan ‘Özürlü Kadınlarımız ve Özürlü Çocuklarımızın Anneleri Panelinde’ bir anne benzer bir durumu, “Gözler üzerimizde, film seyreder gibi insanlar bizi seyrediyor, bunu bizlere ıstırap vermek için yapmadıklarını biliyoruz, ama sonuç değişmiyor” diyerek ifade etti.

“YETENEKLERİ DESTEKLENMELİ”

Türk kültüründe, engelli bireye acıma duygusunun belirgin olduğunu, bu nedenle engellinin fonksiyonelliğini desteklemek yerine, onun gereksinimlerini karşılama yaklaşımı sergilenir diyen Özel Eğitimci Şeref Baysal şunları söyledi: “Oysa var olan yetenekleri desteklenen engelli çocuk, zamanla eksik yönlerini kabullenip diğer yönlerini geliştirerek yaşıtlarından üstün duruma gelebilir. İşe yaradığını görmek çocuğu mutlu eder, başkalarına bağımlı olmamak benlik saygısını artırır. Bu nedenle, engelli çocukların toplumdan uzak tutulmaması, topluma uyum sağlamasını destekleyici uygulamalara yer verilmeli. Sağlıklı çocuklarla bir arada eğitilen engelli çocuklar (fiziksel, zihinsel gelişimi/durumu uygun olanlar) birbirlerinden güç alır, başarılı olanları görerek kabuklarından sıyrılır, kendilerini aşmaya çalışır.” 

“EĞİTİMLE, AİLELER DAHA AZ UYUM SORUNU YAŞIYOR”

Engelliler için en önemli sosyalleşme araçlarından birisinin eğitim olduğuna vurgu yapan Baysal, “Engelli çocuğun küçük yaşlardan itibaren özel eğitim alması, engelini aşması ve bağımsız yaşam becerilerini geliştirmesi açısından son derece hayati öneme sahip. Özel eğitim engelli bireyin hem akademik ve öz bakım becerilerini geliştirmesine yardımcı olur, hem de sosyalleşmesini sağlar. Engelli bireyin normal çocuklarla birlikte eğitim görmesi en tabi insan hakkı olarak kabul edilir. Ancak normal okulların fiziki mekânlarının, araç-gereçlerinin ve donanımlı insan kaynaklarının yetersizliği gibi nedenlerle çoğu zaman bu mümkün değil.  Ancak 2001 yılından itibaren özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinin ülkemizde yaygınlaşması sonucu engelli bireylerin erken yaştan itibaren eğitim almaları sağlanıyor. Bu sayede belli saatlerle sınırlı olsa da aileler çocuklarının eğitim aldıkları dönemlerde kendilerine zaman ayırma fırsatı yakalayabiliyor. Eğitim vasıtasıyla çocuklarda meydana gelen davranış değişikliği sayesinde, aileler daha az uyum sorunu yaşıyor" şeklinde konuştu.

Baysal konuşmasına şöyle devam etti:

“Engellilerin yaşamlarını kolaylaştıracak ve gelişimlerini sağlayacak toplumsal kaynakların ulaşılabilirliği sağlanamazsa, engelli bireye katkısı olmaz. Toplumsal kaynakların engelliler açısından ulaşılabilir olması için; eşitlik, saygınlık, kendi geleceğini belirleme ve ayrımcılık yapılmaması gibi dört temel ilkeye sahip olması gerekiyor. Bu nedenle pozitif ayrımcılık adına sosyal yaşamda engellilere yönelik yapısal düzenlemeler gerçekleştirilmeli. İnsan haklarına duyarlı çağdaş toplumlarda engelli bireyin hakları toplum tarafından gözetiliyor.”

“KENDİ HAYATLARINI KONTROL EDEBİLMELİLER”

Engelli çocukların mümkün olduğunca kendi hayatlarını kontrol edebilmesi ve bunu yapmaları için teşvik edilmesi gerektiğine vurgu yapan Baysal, “Her şeyden önce onların kişiliklerine, sebepsiz kısıtlamanın etkisinde kalmadan bağımsız olabilmelerine, kendi tercihlerini yapabilmelerine ve bunları gerçekleştirebilmelerine saygı duyulmalı. Özürlü insanlar ezilmemeli, izole edilmemeli, marjinalleştirilmemeli. Bunların yerine topluma dâhil edilmeleri için teşvik edilmeli. Amaç engelliyi üretken yaparak, hayatın doğasında var olan seçenekler ve risklerle dolu hayatı bağımsız bir şekilde idame edecek bir bireye dönüştürmek” ifadelerini kullandı.

“EKONOMİK SORUNLAR AİLE İÇİ İLİŞKİLERİ BOZUYOR”

Engellilerin toplumla bütünleşmesinin önündeki engellerden birisinin de yoksulluk olduğunu dile getiren Baysal, “Engellilik hâli ile yoksulluk ilintisi iki boyutludur. Engellilik, hem yoksulluğun gerekçesi hem de sonucu. Engelli bireyin tıbbi tedavi, bakım, beslenme, ulaşım, özel eğitim ve fizyoterapi gibi özel gereksinimleri ailelerin ekonomik açıdan güçlükler yaşamasına neden oluyor. Ekonomik sorunlar ise aile içi ilişkileri bozuyor. Öz bakım ihtiyacını bağımsız bir şekilde karşılayamayan engelli bireyin, günlük bakım hizmeti aileye belli bir mali sorumluluk yüklüyor. Ülkemizde 2007 yılından itibaren ağır düzeyde bakıma muhtaç engelli bireye bakım hizmeti sunan aile fertlerine Sosyal Hizmetler Müdürlükleri vasıtasıyla bir asgari ücret tutarında bakım yardımı yapılıyor. Bu bakım yardımı ile ailelerin ekonomik sorunlarına katkı sağlanıyor” dedi.

“ENGELLİ BİREYİN KENDİNE SAYGISI ARTACAK”

Yasalarla engelli istihdamı teşvik edilse de, yeterli mesleki rehabilitasyon eğitimi alamayan engellilerin iş bulma imkanlarının kısıtlı olduğuna değinen Baysal, “İş ortamlarının engellilerin ulaşabileceği ve bağımsız hareket edebileceği şekilde düzenlenmemiş olması, engelli istihdamında düzeltilmesi gereken bir husus olarak göze çarpıyor. Engelli bireyin çalışma yaşamına katılması sonucunda; kendine olan güven ve saygısı artacak, kendine değer verildiğini hissederek yaşama bakışı değişecek, böylece toplumsal bağlılık oluşacaktır” diye konuştu.

“ACIMAK ONLARA YAPILACAK EN BÜYÜK KÖTÜLÜK”

Engelli bir bireye sahip olmanın ailelerde duygusal, sosyal, ekonomik ve fiziksel yüklenmelere neden olduğuna vurgu yapan Özel Eğitimci Şeref Baysal, “Modern yaşamda pek çok sorunla baş etmeye çalışan aileler, özel gereksinimleri olması nedeniyle engelli bireyle yaşarken daha fazla güçlüğün üstesinden gelmek zorundalar. Kurumsal yapılanmalar her ne kadar ailelerin yükünü hafifletse de toplumsal ön yargıların devam ediyor olması önemli bir sorun olarak duruyor. Eğer yeterince fırsat verilirse her engellinin topluma katacağı çok şeyleri olduğu görülecektir. Ancak engellilere acıma duygusu ile yaklaşılarak, yapmaları gereken temel görevlerin de başkaları tarafından yerine getirilmeye çalışılması onlara yapılacak en büyük kötülük olacaktır” şeklinde konuştu.

Editör: TE Bilisim