Nöbetçi eczane ararken; Yaklaşık bin 200 km yol kat ederek, geçen hafta sonu ailece yeşil-mavi memleketimize sahil yolu güzergahı, doğu yakasından giriş yaptık… Ardeşen Öğretmenevi ve Akşam Sanat Okulu’na yerleştik…

Uzun yoldan geldik…Yol yorgunluğuna bir de yaşlılık eklenince, ister istemez var olan sıkıntılarınız peşi sıra önünüze gelir…

  Kullanmış olduğunuz ilaçların birini yanınıza almadığınızı anlayınca, haliyle nöbetçi eczane aramak için yola koyulursunuz… Biz de öyle yaptık. Yolda bir kaç kişiye nöbetçi eczaneyi sorduk; hava çok sıcak, dolmuşla ve ya taksiyle gitmeniz gerek, cevaplarını aldık… Tabanlara kuvvet dedik, sora sora nöbetçi eczanenin olduğu caddeye geldik. Yolun solunda duran bir teyzeye; teyzeciğim, bu isimde bir eczane varmış, bugün de nöbetçiymiş, nerede olduğu biliyor musun? dedik. Ma nobetçi do mobetçi mutu var mişk’un,ham çopi mu on allayise, ar him domi3vi do himdoraşe, eczane so on gi3vare… Teyze biz  ne konuştuğunu anlayamadık… dediğimizde, xe k’ititi na vonk’anam var gazini e bereşkimi dedi  ve ekledi mati mi vusinapam, na gorum eczane hey ar 3ulu nogzali gazirasen… Cevabını aldık…

 Teyzenin parmak sallayarak gösterdiği bu manzara, Nöbetçi Eczane yolu üzerindeydi…

 

 Yeşil-mavi atmaca memleketinin yeni yüzüyle  karşılaşmamız, bu istenmeyen manzarayla olmuştu. Şehirden uzaklaşıp, Fırtına Vadisinde hem nefes alır, hem de Fırtına Vadisi Ziyaretçi Merkezi ve Halk Eğitim Merkezine bağlı yerel ürünlerin satıldığı yerleri gezmiş oluruz düşüncesiyle yola koyulduk. Caddeleri, sokakları kazılmış, serseri mayın gibi ortalıkta dolaşıp hız sınırına uymayan ve en önemlisi bölgenin plakasına sahip olmayan araçlara saygı duymayan araçların arasından zar zor, şehrin batı yakasındaki Fırtına Vadisi kavşağına ulaştık. Kontrollü bir şekilde, aracı, bahse konu olan merkezin önüne çektik. Ne yazık ki her iki merkezin de kapalı olduğunu anladığımızda ikinci bir hayal kırıklığını da yaşamaya başlamıştık. Anlayacağınız merkezlerde in-cin yoktu… Pazar günü, yerel turistin uğrayabileceği bir merkezin kapalı olması şaşırtıcıydı.

Fırtına Vadisi girişinde bulunan bu merkezlerin hafta sonu kapalı tutulmasına anlam veremedik… Yetkililer bu konuda, bir kaç kelimelik de olsa açıklama yapabilirlerse çok memnun olacağız…Bu ara Fırtına Vadisi boyundaki kontrolsüz yapılaşma ve bazı tesislerin işleyişi ve de trafik sorununa hiç değinmeyeceğim… Değineceğim tek şey; Fırtına Vadisi kaderine terk edilmiş!

 Nefes alalım dediğimiz Fırtına Vadisi’nden buruk bir şekilde konaklama yerimiz olan Ardeşen Öğretmenevi’ne dönmeye karar verdik. Sahil yolundan dolana deresinin bulunduğu alandan şehre giriş yaptık. Köprüden geçer geçmez, kavşakta yerel yönetimin basın toplantısından yeni çıkan genç meslektaşımla karşılaştım. Bizi ofisine davet etti. Bol bol sohbet ettik, eski günleri yad ettik. Yerel ve bölgesel gazeteciliğin zorluğundan bahsettik… Sohbet arasında, sokak köpekleriyle ilgili ne yapıldığını, barınağın yeterli olup, olmadığını sordum… Yerel yönetim toplantısında, sokak köpekleri tarafından ısırılmaktan korktuğunu söyleyerek konuyla ilgili birden çok soru sorduğunu belirtti. Aldığı cevap ise “korkmanıza gerek yok, sokak köpeklerini kısırlaştırdık ve kısırlaştırmaya da devam ediyoruz” şeklinde olmuş… Bu cevaba güler misiniz, ağlar mısınız?

 Ardından Park kafenin alanında duran aracımıza bindik, belki şehrin doğu yakasında nefes alacak bir yer buluruz düşünceyle yol aldık… Işıklı, Fındıklı, Arhavi derken, buraya kadar gelmişken, Sarp-Sınır Kapını görelim dedik ve yolumuza devam ettik. Karadeniz Sahil Yolu güzergahında bulunan Artvin ilimize bağlı Arhavi ve Hopa ilçeleri arasında çok sayıda tır yolun sağında sıra-sıra dizilmiş, uzun kuyruk oluşturmuş vaziyette idiler… Bir ara bu kuyruk bitmiş, yerini küçük tepeleri andıran çöp yığınları almıştı. Durum dikkatımızı çekti… Uluslararası yolda böyle bir rezaleti neden barındırıyoruz. Yerel yönetimlerin, idari amirlerin, valiliklerin ve en önemlisi Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının bu rezalete bir el atmaları gerekmez mi?

 Bu kadar olumsuzluklar, o gün için anlaşıp bir araya mi gelmiş de bize mi görünmüş, anlamış değiliz. Ne diyeyim, o gün Sarp-Sınır Kapısına gitmeden ilk fırsatta U dönüşü olan yoldan Ardeşen Öğretmenevi’ne geri geldik…

BİR GÜN SONRA; İlçeye bir alış-veriş merkezi yapılmış. Bu merkeze gelenler, araçlarını park edecek yer bulamıyor. Merkezin önünde bulunan alana aracını park edenlerin çoğu, alış-veriş merkezine bile gitmiyor. Aracımızı park etmek için 23 dakika beklemek zorunda kaldık ve gerçekten alış-veriş merkezinden çıkanların aracından boşalan yere park edebildik… Alış-veriş merkezinde görevli özel güvenlikçi arkadaşlara; biriniz dışarıda dursanız da, gelen müşterilerin araçlarını güvenli bir şekilde park etmelerine yardımcı olsanız, daha iyi olmaz mı dediğimde, konuyu belediye ile konuşacaklarını cevabından başka bir şey alamadık…

 

NEFES ALABİLDİĞİMİZ YERİ BULDUK

 

 İçimi ısıtacak bir gelişmeyi sizinle paylaşmak istedim. İki sene öncesinden bu yana, Ardeşen Öğretmenevi ve Akşam Sanat Okulu baştan sona yenilenmiş. En önemlisi her katta Wi-Fi ile verimli bir şekilde dünyaya açılabiliyorsunuz… Bazıları deniz, deniz-dağ ve dağ manzaralı odalarda 65 yatak kapasitesiyle, öğretmenlerin yanı sıra kamu ve sivil vatandaşlara kahvaltı dahil hizmet veriyor. Yöneticisinden çalışanına, kat hizmetlisinden stajyer öğrencilerine kadar herkes güler yüzüyle canla-başla çalışarak, misafirlerine en  iyi hizmeti vermek için çabalıyor. Bu hizmetlere karşılık, günlük ya da bir kaç günlük, hatta haftalık konaklama yapanların bazıları tarafından “nasılsa kamu malıdır, parasını ödüyorum mantığıyla” ortak kullanım alanlarına önemli ölçüde zarar verdiklerine tanık oldum. Öte yandan kat görevlileri tarafından odalar temizlerken, odalardan çıkarılanlara inanamadım. Gerçekten ben utandım! Görevli arkadaşlara, bunlar bu odadan mı çıktı dediğimde, utana çekine maalesef cevabını aldım ve kelimenin tam anlamıyla yerin dibine girdim…

 Laz ata sözünün tam yeri; Nosi şuk’a varon, megit’axa komekç’a (Akıl salatalık olsa da kırıp versem)

 Sözün özü; şehrin güzelliği için gerekli çalışma yapılamadığı gibi var olanları da gerektiği ölçüde kullanmıyor ve korumuyoruz…

 Sabri Aslışen/Ankara