Yerel seçimle olmasına 4 ay gibi bir zaman kaldı. Herkeste bir heyecan var.  Hele hele aday adaylarını hiç sormayın…  

  Allah’a yakın olmanın ön şartı takva sahibi olmaktan geçtiğini her mümin bilir.   Bunun ötesinde insan, hiçbir şan ve şerefin Allah katında değer bulmayacağını kalbinde hisseder. Hani mavera yolculuğunda “er kişi niyetine” diye bir nidada bulunulur ya, bir de o var!

Evet; kulluk şuuru ve bilinci ile hayata bakabilmek, hayata tutunabilmek, bu çok önemli!

Elbette insan olarak zafiyetlerimiz, hatalarımız vardır. Ama suikast ile, art niyetle birine zulmedemeyiz. Kendimizden başkasına haksız bir şekilde çelme takarak, ayak basarak, gelecek tasarısı etik bir yöntem olmasa gerek.  Fıtratımızın gereği makam ve mevkide kendimizi ispatlama ihtiyacı olabilir. Ama yöntem daima etik olmalıdır. Hududu aşmamalıyız. Bunun ötesinde sadece makama talip olmak da yeterli değil, liyakat da çok önemlidir!

Efendimiz Yusuf (a.s) da “Beni ülkenin hazinelerine tayin et! Çünkü ben (onları) çok iyi korurum ve bu işi bilirim” (Yusuf 55) demişti...

 Araçlar değişse de bir makama gelmenin etik ölçüleri her zaman vardır. Bazıları bu etik ölçüleri dikkate alır, bazıları ise sınır tanımaz bir kişilik zafiyetine girebilir.  Böylece kendilerine kişilik inşa edeceklerine, kişiliksizlikten öteye yol alamazlar. 

 İtikadımızca mülkün yegâne sahibi Allah’tır. Allah, elbette mülkü yani idareyi dilediğine verecektir. Bütün çabalar, gayretler bir yere kadar etki edebilir.  Ancak bize düşen bir şey var; o da “Allah’ın mülkünde hilenin yapılamayacağı” gerçeğini kanıksamaktır.   Zira kim ki Allah’ın mülkünde hile yaparsa mutlaka ama mutlaka onun karşılığını bir şekilde alacaktır.  

Yapılan kamuoyu yoklamalarında da aynı etik değerler geçerlidir. Bazıları hakkı söylemekten uzak duruyor.     “Babanız dahi olsa yanlışa şahitlik edilemez”  ilkeselliği bizim içinde bulunduğumuz şartlarla ilgilidir. 1400 küsur sene önceki ayet hala capcanlı önümüzde dururken biz hala “kınayanın kınamasından çekinen” bir halde olmamızı acaba neye borçluyuz?

Psikolojik baskı, kuşatma, şiddet, zihinsel taciz ne derseniz deyin ortada bir vakıa var.  Demek ki demokratik olgunluğa henüz erişemedik. Çok şükür, eskiye nazaran bayağı mesafe kat etmemize rağmen Türkiye’de siyaset yapmak, tercihinizi açıklamak,  yazı yazmak,  eleştirmek doğrusu bedel isteyen bir durum...

“Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz)  zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şahitlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır. (Nisa 135)”